kayseriengellilerdernegi.com

B A Ş A R I N I N S I R L A R I => H A F I Z A => Konuyu başlatan: kayseriengelliler - Ağustos 30, 2011, 05:47:55 ÖÖ

Başlık: Genel Hafıza
Gönderen: kayseriengelliler - Ağustos 30, 2011, 05:47:55 ÖÖ
Genel Hafıza

Hayatınızın tüm alanlarında kullanabileceğiniz güçlü bir hafızaya sahip olmaya hazır mısınız? Güçlü bir hafızayı gerçekten istiyor musunuz? Bunu gönülden, heyecanla, tüm kalbinizle istemelisiniz. Şu halde doğru yerdesiniz. Sizi tebrik ediyor ve mutlulukla karşılıyoruz. Bu işi kolaylıkla ve çok yorulmadan gerçekleştirebilme fırsatıyla karşı karşıyasınız. Şimdi konumuzu hafızaya ilişkin temel tanımların yer aldığı “Genel Hafıza Süreci” ile başlatacağız. Ardından “Genel Hafıza Engelleyicilerine” değineceğiz. 

Bu bölümü “Temel Hafıza Araçlarının” öğrenilmesi takip edecek. Son bölümde ise bazı hafıza uzmanlarının ürettiği hafıza sistemlerinden bazılarına ilişkin özet bilgiler vereceğiz. Bölümün sonunda Hızlı ve Etkin Okuma seminerlerinin ilk gününden itibaren düzenli olarak uygulamanızı istediğimiz egzersizler yer almaktadır. Bu egzersizler başka bir çalışmaya gerek kalmadan sizi hayret içinde bırakacak bir hafızaya kavuşmanıza yol açacaktır. Tek yapmanız gereken her gün bu çalışmalara bir kaç dakika ayırmayı ihmal etmemenizdir. Ama her gün.

A. GENEL HAFIZA SÜRECİ

1. Hafızanın Tanımı

Son araştırmalar insan beyninin 1 milyar nörondan (sinir hücresinden) oluştuğunu ortaya koymaktadır. Bu kadar nöronun bilgi depolama kapasitesi tüm dünyadaki bilgileri çok rahat içerebilecek büyüklüktedir. Bilgilerin nöronlara kolaylıkla yüklenebilmesi “öğrenebilme” olgusunu tanımlar. Nöronlara yüklenen bilginin yerleştiği yerden çağrılabilmesi “hatırlama” dediğimiz süreçtir. Nöronlara yüklü olan bilgi kümeleri arasında bağlantılar oluşturabilmek ise “üretici zeka”’nın ortaya çıkmasına yol açar. Burada sözünü ettiğimiz hafıza “öğrenebilmeyi (yani bilginin depolanabilmesini) ve hatırlayabilmeyi (yani bilginin depodan çağrılabilmesini) kapsar. Üretici zekayı ise beyin kapasitesinin kullanılabilen bölümünün büyüklüğünün ifadesidir.

Beyin hücrelerinin DNA’sı diğer hücrelerden farklı olarak sürekli yeni bilgiler yüklenir. İnsan her yeni bilgiyi aldığında beyindeki nöronların bilgiyi üstlenen çekirdekleri değişime uğrarlar. Bu sayededir ki biz sürekli yeni bilgiler ediniriz; bu yüzden vücudumuzun yapısı aynı kaldığı halde beynimizin yapısında değişim olur. Bu değişim de duygu ve düşüncelerimizin yapı değiştirmesine, gelişmesine neden olur. . Halbuki diğer hücreler, örneğin göz hücrelerinin DNA’sı her zaman öncekinin bir kopyasıdır ve yaşadığı sürece başkalaşmaz.

Bizler çocukluğumuzdan kalma bir çok bilgiyi hatırlayabiliriz. Bu durum nöronlarımızın çocukluğumuzdan beri hayatlarını sürdürmelerinin bir sonucudur. Vücut hücrelerimizin önemli bir bölümü ortalama 100 gün yaşamakta; ardından ölmekte ve yerlerine yenileri yaratılmaktadır. Ama bu arada beyin hücreleri hayatiyetlerini düzenli olarak sürdürmektedir. Bir beyin hücresinin ölmesi demek onun taşıdığı bilginin ömür boyu kaybedilmesi demektir.

2. Beyin Kapasitesi

Beyin kapasitesi beyindeki nöron sayısı ve bu nöronlar arasındaki bilgi iletebilme yoğunluğu demektir. Herkesin beynindeki nöron sayısı eşittir. Dolaysıyla herkes eşit düzeyde bir potansiyel kapasiteye sahiptir. Bu kapasitenin gelişmesi üretici zeka dediğimiz olguyu oluşturur. Beyin kapasitesini şu faktörler etkiler:

a. Beynin çalışırken ihtiyaç duyduğu enerji: Beyin elektrikle çalışır. Elektriğin en temel iki kaynağı vardır: Oksijen ve glikoz. Su halde bol oksijen alan kişinin beyni daha etkili çalışır, beyin etkili çalışmaya devam ederse etkinlik deresi sürekli artış gösterir. Glikoza gelince, bu doğru beslenme yolu ile sağlanır. Doğru beslenme çok besin almak demek değildir. Lütfen kitabınızın “Süper Sağlık” bölümünü okuyun. Doğru beslenme sadece ihtiyaç kadar besini kuralarına göre almaktır.

b. Beyinde bilgi iletimini sağlayan nöro transmitterler: Bunlar küçük kimyasal maddelerdir. Bir nörondan aldıkları bilgiyi sinir ağları aracılığıyla diğer nörona iletirler. Eğer beyinde nöro transmitterler ölürse beyin hiç bir işlem yapamaz ve ölür. Nöro transmitterler hücre değildirler ve ölebilirler. Oların ölümüne ve azalmasına yol açan en önemli faktör sürekli strestir. Ayrıca aşırı cinsellik de ölümlerine yol açar. Alkol ve oksijensizlik hem bu kimyasal maddeleri, hem de beyin hücrelerini öldürebilir.

c. Nöronlar arasındaki bağlantılar: Beyindeki 1 milyar nöronun tamamı birbirine bağlı değildir. Beynimizdeki bağların çok az kısmı anne karnındaki yaratılış sürecinde oluşur. Neredeyse tüm bağlar dünya hayatında oluşmuştur. Bu bağların sayısı arttıkça zekamız, yani beynimizle yapabileceğimiz iş gelişir. Bu bağları bilinçli veya bilinçsiz olarak geliştiririz. Bu bağların gelişmesinin tek yolu bilgilerin birbirleriyle ilişkilendirilmesidir. Bu ilişkilendirme iki bilgiyi yan yana düşünmek suretiyle olur. İki bilgiyi doğal halinde yan yana izlerseniz beyninizde bu iki bilgi bağlanır. Doğal halde izlemeyip kendi hayalinizde ilişkilendirirseniz yine bu bilgiler bağlanır. Sonuç olarak kim daha çok öğrenir ve daha çok düşünürse o daha zeki olur, daha kapasiteli bir beyne sahip olur.

 

3. Hafızanın İşleyişi

Hafıza genel kabul gören teorilere göre üç ayrı sistemin birlikte çalışması olarak değerlendirilmektedir. Yani biz birbirini tamamlayan üç ayrı hafıza aşamasına sahibiz. Aşağıdaki çizimlere bakalım:

Çok kısa süreli hafıza;
20-30 saniye kalıcılık;

bilgi elektriksel yapıda
   Kısa süreli hafıza;
20 dakika-1 gün kalıcılık;

bilgi elektrokimyasal yapıda
   Uzun süreli hafıza;
beyin-nöron yaşadığı sürece;

bilgi kimyasal yapıda
 
Bilinç Düzlemi: Çok Kısa Süreli Hafızada dolaşırken farkında olunan

ve 2. aşamaya taşınacak olan bilgiler
 

Yukarıdaki çizimden de anlaşılacağı üzere duyularımız yoluyla mesajları dış dünyadan alırız. Gözlerimizden resim, kulaklarımızdan ses, burnumuzdan koku, dilimizden tat ve tenimizden dokunsal mesajlar alırız. Algı organlarımız aldıkları mesajı elektriğe kodlarlar. Bu mesajlar çok karmaşık sinir ağlarıyla değerlendirilmek üzere beyne iletilir. Dikkat edelim, bunlar binlercedir. Çevrenizdeki farkında olun-olmayın- algı eşiğinize ulaşan tüm mesajların beyninize ulaştığını görüyorsunuz. Dış dünyadan aldığımız bu mesajların yanı sıra, zihnimizde de bir dizi düşünce ve hayal ürünü olan mesajlar üretebiliriz.

Tüm bu mesajlar elektriksel olarak önce çok kısa süreli hafızamızda toplanırlar: Bu alanda henüz elektrik yapıda olan bilgi 20 saniye kadar bekleyebilir. Bu süre sonunda bu alanı boşaltırlar ve bu arada yerlerine aralıksız olarak yeni mesajlar gelir.

Çok kısa süreli hafıza ile doğrudan ilişkili bir alandan söz edeceğiz. Buna biz bilinç düzlemi diyelim. Bilinç düzlemi çok kısa süreli hafızadan sıçrayan veya buradan seçilerek alınmak suretiyle farkında olunan mesajlarla doludur. Farkında olmadığımız diğer yüzlerce mesaj çok kısa süreli hafızada söner ve kaybolur. Onların da kaydedildiğini gösteren deliller olmakla birlikte hatırlanabilmelerinin kural olarak mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Bilinç Düzlemine gelen bilgi kısa süreli hafızaya geçmeye aday bilgidir. Bu bilgi az kayıpla kısa süreli hafızaya geçmektedir.

Kısa süreli hafızaya geçen bilgi kısa süreli bir elektro-kimyasal terkiple korunur. Bilginin bu alandaki hayatı 20 dakika ile 1 gün arasında değişir. Bu sürede bilgi ya süratle sönükleşecek ya da uzun süreli hafızaya taşınacaktır.

Bu süreçte beyin enerjiye ihtiyaç duyar. Eğer kısa süreli hafızada iken bilgi hatırlanırsa o bilgi elektrikle uyarılmış ve böylece bilince çıkarılmış olacaktır. İşte bu eylemle bilgiye yeni enerji yüklenir. Beyin bu enerjiyi kullanarak bilgiyi kalıcı ve kimyasal olarak nöronlara yerleştirir. Eğer bilgi yeterince sık veya gerektiği kadar enerji yüklenerek tekrar edilirse veya bilgi öğrenilirken çok yoğun bir enerjiyle alınırsa bu bilgi kesin olarak uzun süreli hafızaya yerleşecektir. Örneğin bir trafik kazası yaşayan kişinin tüm duyuları en yoğun şekilde bu kazaya ilişkin bilgiyi almıştır. Dolaysıyla bu bilgiyi tekrarlamasına gerek kalmadan onu uzun süreli hafızasına yerleştirecektir. Zira bilgi çok yoğun alınmıştır. Bunun bir istisnası vardır. Yoğunluk kaldırılamayacak kadar şiddetli olduğu taktirde, şok yaşanır, o bilgiye ulaşan yollar kilitlenir ve hatırlama olmaz. Bu arada başkasının anlattığı bir trafik kazası hikayesini duygusal ve duyusal yoğunlukta almadığınızda onu hatırlamak için tekrar etmeniz gerekir.

 

B. GENEL HAFIZA ENGELLEYİCİLERİ

Şimdi bu akışı etkileyen faktörlere bakalım. Hafıza sisteminin etkili çalışmasını engelleyen nedir? Neden bazı hafızalar diğerlerinden çok daha iyi çalışıyorlar? Hafızaları yetersiz hale getiren nedenler nelerdir? Şimdi bu soruların cevaplarını tek tek verelim:

1. Beyine Yeterli Malzemenin Sağlanmaması

Bildiğiniz gibi benzinsiz arabayı çalıştıramazsınız. Sınırlı malzemelerle bir inşaatı hızla bitiremezsiniz. Beynimiz her dakika 100 bin ile 10 milyon arasında kimyasal işlem yapmaktadır. Tüm bu işlemler için çok miktarda glikoz, oksijen ve bir kısım enzimleri kullanmaktadır. Vücudumuzun tükettiği oksijenin çok önemli bir bölümünü beynimizin kullandığını biliyor muydunuz?

Bu malzemeleri tam olarak ve zamanında sağlayamadığımızda beynimiz fonksiyonlarını sağlıklı gerçekleştiremez. Bulabildiği tüm enerjiyi hayatın devamı için zaruri olan faaliyetlere ayırır. Dolaysıyla düşünebilme yeteneğimiz olumsuz etkilendiği kadar, aldığımız bilgilerin hafızada yerleşme süreci de olumsuz etkilenir. Bunun nedenleri süper sağlık bölümünde ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Çok yemek, düzensiz uyumak ve bilhassa gündüzün ilk saatlerinde uyuyor olmak, hatalı soluma yapmak ve durgun yaşamak en belirgin hafıza düşmanları arasında yer alırlar.

2. Beynin Çalışma Akışının Bloke Edilmesi

Beynimiz vücudumuzu ölmekten koruyan özel bir mekanizmayla donatılmıştır. İnsan sürekli stres yaşadığında vücut gerilir. Vücudun gerginliğinin devam etmesi halinde beyin ve vücut kısa sürede mevcut glikozu yakar; enerjisini tüketir ve insan ölür. İşte beyin stresin devamlılığı durumunda gerilmenin ölüme yol açmasını engellemek için devreye girer. Salgılanan bir uyuşturucu hormonun etkisiyle düşünce akışını yavaşlatır, hatta durdurur. İnsan düşünemez hale geldiğinde vücudu da gerilerek ölmekten kurtulmuş olur: Ama bu arada kişinin beynine ve hafızasına olan olur. Stresin nedeni biziz. Bu konuda lütfen “Süper Sağlık” bölümündeki psikolojik faktörler kısmına bakınız.

Bugün modern psikoloji beynimizin bu özelliğini kullanmaktadır. Önerilen nörofren, laroksil gibi anti-depresan ilaçlar kişinin düşünce akışını durdurmakta; uykuya yol açmakta ve böylece kişi rahatlamaktadır. Oysa bu ilaçlar arkalarında tahrip olmuş bir hafıza bırakmaktadırlar. Çok iyi bilmeliyiz ki stresin hiç bir hakiki nedeni yoktur. İlaçlarla yapılan tedavi hakiki ve kalıcı tedavi değildir. Stresin kökünden kurutulması için inanç ve düşünce biçiminin mutlaka değişmesi gerekmektedir. Psikologlar ilaç kullanmaktan çok, özel telkinlerle hastalarının düşüncelerini değiştirebilirlerse gerçek başarıyı elde edebilirler. Pek tabii ki istersek bunu biz de kendi kendimize başarabiliriz.

3. Beyin Kapasitesinin Eksik Kullanılması

Son yapılan araştırmalara dayanılarak beyin kapasitemizin binde birini kullandığımızı ileri sürülmektedir. Beyin kapasitemizin kullanılan alanının arttırılması mümkündür. Bunun en kolay yolu Ornstein’in araştırmalarına dayanmaktadır. California Üniversitesi’nden Prof. Robert Ornstein’in araştırmaları beynimizin sağ ve sol lobunu birlikte kullandığımız taktirde kapasitemizi daha yüksek bir düzeyde (10-15 kat fazla) kullanabileceğimizi göstermektedir. Beynimizin sol lobunu kullanmaya alışkın olduğumuz doğru. Daha çok mantık ve matematiksel düşünme biçimimizi kullanıyoruz. Sanat, renk, ritim, müzik gibi olguları yöneten sağ beyin lobunu aktive etmemiz gerekiyor.

4. Beyin Kapasitesinin Zayıflatılması

Mevcut kapasitemizi kullanmadığımız gibi, bu kapasiteyi de düşürebilmekteyiz. Bir kısım tutumlarımız düşünce akışımızın donuklaşmasına, duygusal donuklaşmaya ve yeni fikir üretebilmemizin zorlaşmasına yol açar. Hayatımızı işgal eden bu tutumlar üzerinde dikkatle durmalı ve bunlardan kurtulmalıyız.

a)TV Seyretmek

TV seyrettiğimizde beynimiz uyarımdan yoksun kalmaktadır. Almanya Beyin Antrenman kurumu Başkanı Prof. Bernd Fischer beynin bir kaç saat uyarımdan yoksun kalmasının düşünme yeteneği kaybına neden olduğunu ve bu kaybı geri almak için bir kaç hafta zihin çalışmasına gerek olduğunu tespit ettiklerini söylemiştir.(Hürriyet, 22.12.1992)

b)Kontrolsüz Hayal Kurmak

İdeallerine ulaşmak için çalışmayı göze almayanlar çoğu zaman rüya görür gibi hayal kurmayı (day-dream) kolay buluyorlar. Hayal kurma zihni boş bırakma ve boş çağrışımların eline teslim etme durumudur. Zihin boş iken konudan konuya sıçrarız. Kontrolsüz hayal kurup kurmadığınızı anlamak mı istiyorsunuz? Belli bir anda şunu sorun: Şu anda düşündüklerimin amacı ne? Kafamda dolaşan bu seslerle ve görüntülerle hangi sorulara cevap arıyorum veya bu düşündüklerimi hangi amacım için kullanacağım? Cevap bulamıyorsanız, sadece hatırladığınız için veya düşünmek istediğiniz için öylesine meşgul bir zihne sahip olduğunuzu anlıyorsanız tuzağa düştüğünüz kesindir. Bu yolla zihninizi hızla köreltmektesiniz. Einstein “hayalin bilimden önemli olduğunu” söyler. Ancak onun sözünü ettiği hayal bir soruya cevap, bir soruna çözüm arayan hayaldir.

c)Cinsel İmgelere Saplanmak

Bu konuda bir gazetede yayınlanan yazımıza atıfta bulunalım: Cinsel objelere odaklanan, onlarla ilgili imajları zihninde tekrar eden “insanın zihnindeki mesaj akışı üst loblardan çekilerek cinselliğin yönetildiği alt kısımlarda -hipotalamus- gerçekleşmeye başlar. Beyin çalışmakta, ama beynin düşünce mekanizması durmaktadır.”(Muhammed Bozdağ, Unutkanlık ve Göz İlişkisi, Yeni Asya, 15.1.1994) Bu tıbbi tespiti doğrulayan dini eksenli bir yaklaşımın mezhep imamlarından İmam-ı Şafii(ra) tarafından ortaya konduğu bilinmektedir. Şafii, “Harama bakmak unutkanlık verir” demiştir. Çok daha önemlisi ve tehlikelisi şudur: Cinsellik konusunda aşırıya kaçan tutum, bilhassa genç erkek bireylerin tatmin arayışlarıyla aşırı enerji tüketmelerine yol açar. Bu konuyu yukarıda sözünü ettiğimiz yazıda şu şekilde ele aldık: “Gözün gayri mahrem cinsel objeden ya da hayalden sakındırılmamasının sebep olduğu ikinci unutkanlık nedeni de beyin hücrelerindeki ölümle gelen hafıza kaybıdır. Zira göz ve hayalin kontrol edilememesi yoğun tahrike, hormon salgısına yol açar ve bu da kişiyi haftada bir çok kez istimale sevk eder. Bunun anlamı, vücudun çalışma ve normal üretim mekanizması aşılarak aşırı enerji tüketimidir ki bu bir çok hastalığı beraberinde getirebildiği gibi beyin hücrelerinde tahribata da yol açar.” Bayanlarda bu konuda görsellik değil dokunsallık hakim olduğu için sözünü ettiğimiz bu sorunu ciddi şekilde yaşamazlar. Nitekim bu konudaki iddialarımızı destekleyen yeni bilimsel araştırmalar devam etmektedir. Son olarak ABD California Üniversitesi’nde erkek fareler üzerinde yapılan deneyler aşırı cinsel istimalin farelerin beyinlerindeki gri hücreleri azalttığını ve beyinlerini küçülttüğünü ispatlamıştır.(Sabah, 24.10.1997)

5. Sistemsiz Düşünme Alışkanlığı

Sistem bir bütünde birbiriyle ilişkili olan; birbirine bağlı çalışan parçalar arasındaki uyumu ifade eder. Örneğin insan vücudu bir sistemdir; kalp, böbrekler, mide, beyin gibi organlar bu sistemde ayrı görevler ifa ederler; ama birbirlerinin çalışmaları sayesinde varlıklarını sürdürebilirler.

Sistemli düşünen kişi bilgi parçaları arasındaki ilişkileri kurabilen, bilginin nereye yerleştirileceğini bilen kişidir. Bu güne değin hafıza uzmanları bir çok sistem üretmişlerdir ve ilgilenenlere sunmuşlardır: sistem öğrenilen her bilginin sorgulanmasını, eski bilgilerle ilişkilendirilmesini gerektirir. Ezberlemek en tipik sistemsiz öğrenme biçimidir.

 

C. TEMEL HAFIZA ARAÇLARI

İlk yapılması gereken, temel “hafıza araçları” üzerinde çalışmaktır. Aşağıda bu araçları bulacaksınız. Bu araçlar üzerinde yeterince çalışma yaparsanız hızlı bir değişim fark edeceksiniz. Sistemli ve ömür boyu kullanılabilecek güçlü bir hafıza için size verdiğimiz basit egzersizleri sık sık yapmanız gerekiyor. Temel hafıza araçlarını geliştirmek suretiyle öğrendikleriniz şu işlere yarayacak:

a)Bilgileri Güçlendirerek Kayıt Edebilmek: Sönük ve zayıf bilgi düşük enerjiyle kaydedileceğinden hatırlanması güçtür. Güçlü enerjiyle alınan bilgi ise çok kolay hatırlanır: Bu anlamda el çırpmak zayıf, patlayan bomba güçlü enerjiyle alınan işitsel bilgidir. El çırpmanın zihinsel canlandırma ile bomba sesi kadar güçlendirilmesi mümkündür.

b)Bilgileri Bağlantılı Kaydedebilmek: Bilgi hafızadaki diğer bilgilere bağlanıp dallandırıldığı ölçüde hızlı ve güçlü hatırlanır. Bağlantısız bilgi, okyanusta küçük bir ada veya derin sularda yaşayan bağımsız bir balık gibidir. Onları bulmak için pusulasız olarak dolaşıp tüm derinliği veya yüzeyleri taramanız gerekir.

Zihninizde bağımsız olarak yerleşmiş “Mehmet Yeşilyurt” adı bağlantısızdır. Ama uzun boylu, siyah saçlı,sağlık memuru, arkadaşınız Yaşar’ın arkadaşı olan, Erzurum’lu, iki çocuk babası, Sağlık Bakanlığının önünde tanıştığınız, ismi size Yurdumuzun Karadeniz bölgesindeki yeşillikleri ve kahraman erlerimize verdiğimiz adı hatırlatan “Mehmet Yeşilyurt” bağlantılı bir isimdir. Bilginin bağlantısı o bilginin size hatırlattığı diğer her şeydir. İlkini hatırlayabilmeniz için akla karayı seçersiniz ama ikincisi anında zihninizde canlanır. Çünkü ikinci şekilde kurduğunuz bağlantılarla bir çok tutamak noktası oluşturdunuz.

c)Bilgiyi Duygu ve Duyularla Zenginleştirebilmek: Kaydetmeniz gereken bilginin zihninizde oluşturduğu duygusal ve duyusal çağrışımı ihmal ettiğinizde potansiyelinizi ihmal etmiş olursunuz. Arkadaşınız Fatih’le birlikte, Fatih Sultan Mehmet’in kahramanlığını, fethedilen İstanbul’un güzelliklerinin vereceği sevinci hatırlayabilirsiniz. Dahası duyusal olarak kurşuni surlar, mavi deniziyle İstanbul, yüz hatları ve görünümüyle Fatih’in kendisi zihninizde oluşacak bir çağrışım kümesidir. Tüm bunların gerektirdiği zihinsel zenginliği üretmeyi öğrenmek çok kolaydır. Şimdi gelin “temel hafıza araçlarını” tanımlayalım ve bu araçları geliştirme yolları üzerinde duralım:

1- Duyusal Canlandırma Gücü

Duyusal canlandırma beş duyunun kullanılması suretiyle zihinde canlandırma oluşturma durumudur. Zihinde etkililik sırasına göre, görme, işitme, dokuma, tatma ve koklama olmak üzere beş farklı canlandırma yapılır. Tüm iç hatırlamalarınız bu duyularımızın kullanımıyla gerçekleşir. Bu duyuları hallerinde bıraktığımızda inanılmaz güçlerinden faydalanamayız. Ama onları elimize alıp isteğimiz gibi güçlendirerek kullanmamız çok kolaydır. Gül çiçeğini tekrar görüyormuşçasına zihninizde aynen canlandırabilir misiniz? “Burası Muş’tur, Yolu Yokuştur” türküsünü duyuyormuşçasına zihninizde aynen işitebilir misiniz? Elinizi kesen bıçağın verdiği dokunsal hissi canlandırabiliyor musunuz?
Yıllar önce kokladığınız bir çiçeğin kokusunu aynen duyar gibi zihninizde yaşayabilir misiniz? Ya yediğiniz bir baklavanın verdiği tadı istediğiniz herhangi bir zamanda o anda yiyormuşçasına yeniden tadabilir misiniz? Bazı özel durumlarda bunları pekala yapabiliyoruz. Neden birazcık zihnimizi eğitip bu gücü her zaman kullanmayalım. Mucize gibi bir şey bu, ama gerçeğin ta kendisi aynı zamanda... Diğer yapanlar gibi, siz de yapabilirsiniz.

Bethoven müziği tüm ritimleriyle zihninde duyabildiği için unutulmaz bir bestekar olmuştur. Leonardo Da Vinci görüntüyü zihninde net olarak canlandırabildiği için milyarlar lire değerinde tablolar çizdi.

Şimdi bu duyularımızı tek tek ele alacağız ve nasıl yapacağımızı öğreneceğiz. Anlatımımızı çok fazla bilgiye boğmamak için tad ve koku duyularımızı ihmal edeceğiz. Bu iki duyu bilgi süreçlerinde en az kullandığımız, en az etkili olan duyular. Literatürde sadece bir kaç istisna insan bu duyularını çok güçlü bir hafıza sisteminde kullanmaktadır. Bu insanlar arasında görme veya işitme özürlü olanlar alternatif duyuları kullanmak zorunda olduklarından ön plandadırlar.

Üç temel duyumuzu kullanarak canlandırma yeteneklerimizi geliştirmek için Dünyada 1990’lı yıllarda yayılmaya başlanan çok başarılı bir teknolojiyi kullanacağız: Sinir Dili Programla(SDP) disiplininin temel yaklaşımına bağlı kalacağız. Tüm bu canlandırmalarda SDP’nin alt biçem(submodality) dediği kriterleri kullanacağız. Bunlar sorgulama kriterleridir. Bize hiç düşünmediğimiz değişik bakış açıları kazandırarak canlandırma yeteneğimizi güçlendirecek olan araçlar bunlardır. Başlıyoruz:

a) Görme Duyusuyla Canlandırma Yeteneğinizi Geliştirin

Görüntüler hafızamızın en önemli malzemesidir. Bilgi çağında yaşayan insanlar tüm bilgilerinin en az % 80’ini gözleri vasıtasıyla elde ediyorlar. Şu halde bu duyumuza çok fazla önem vereceğiz.

Görüntüleri zihnimize ne kadar net yerleştirebilirsek o kadar net hatırlayabiliriz. Gözlerimiz hasta değilse görüntüleri tam bir netlikte beynimize ulaştırırlar. Sorun zihnimizdedir. Resimleri aynen kaydeden bir zihin geliştirmek zorundayız. Dikkat edin: Eşinizin, çocuğunuzun, kendinizin veya sevdiğiniz kızın/delikanlının yüzünü tüm ayrıntılarıyla zihninizde canlandırabilirsiniz. Gözlerin, kirpiklerin rengi, büyüklükleri, yüzlerdeki çizgiler, ellerin görüntüsü... Şüphe ediyorsanız gözlerinizi kapatın ve canlandırın. Peki ya haftada bir karşılaştığınız bir dostunuzun yüzü. Çoğu insana sorsanız evinin bahçesindeki ağacın dallarının yapısını hatırlamaz bile. O ağaca belki binlerce defa bakmıştır ama ne yazık ki “görmeyi” bilmediği için görememiştir. Binlerce defa bilinçsiz bakıp net görememektense bir defa bilinçli bakıp net görmekle ne kaybedersiniz. Heyecanlanmalısınız. Bu iş için aşağıdaki görsel alt biçemleri, sorgulama alanlarını kullanacaksınız.

Görsel Alt Biçemler:

-Renkler: Canlandırdığınız görüntüde, bilgide hangi renkler hakim? Yeşil, sarı, kırmızı, beyaz, mor, lacivert, gri.. Bu renklerin hangi tonları hakim, az kırmızı, koyu kırmızı? Renkler hangi bölgelerde odaklanmışlar? Kırmızı hangi tarafta, mavi hangi tarafta?

-Alanlar: Görüntü ne kadar büyük? Yatay ve dikey büyüklüğü, derinliği ne kadar? Görüntüdeki cisimler ne kadar büyük veya küçük?

-Boyutlar: Görüntü üç boyutlu mu, iki boyutlu mu? Özellikle üç boyutluluk için nasıl bir derinlik belirliyorsunuz? Bir taş parçasını, resim olarak değil üç boyutlu hakiki bir cisim olarak görmeyi deneyin? Uzayda ne şekilde bir hacim işgal ediyor?

-Açı: Görüntüye hangi açıdan bakıyorsunuz? Önünden, arkasından, sağından, solundan, altından, üstünden veya çapraz köşelerinden?...

-Mesafe: Görüntüye ne kadar yakınsınız veya uzaksınız? Topyekün görüntüye veya görüntünün unsurlarına ne kadar yakınsınız veya uzaksınız? Görüntünün hangi tarafında duruyorsunuz?

-Hareket: Görüntüde hareket var mı? Baktığınız alandaki cisimler hangi yönde, hangi hızda hareket ediyorlar? Size veya birbirlerine yaklaşıyorlar mı uzaklaşıyorlar mı? Hareketler hep aynı yönde mi, farklı yönde mi, doğrusal mı dairesel mi, rasgele mi?

-Konum: Görüntülerin birbirlerine göre konumları nedir? Yakınlık ve uzaklık durumları? Hangi unsur diğer unsurun neresinde? Görüntü merkezine göre diğer görüntülerin konumları nedir? Merkeze mesafeleri, birbirlerinden büyüklükleri, küçüklükleri...

Buraya kadar görsel canlandırmanın güçlendirilmesi için yedi ayrı alt biçem verilmiştir. Seminer sunucunuzun size vereceği resimler üzerinde veya parkta otururken, yolda yürürken baktığınız alanlar üzerinde çalışmalar yapın. Önce görüntüye bakıp yukarıdaki soruları sorun, sonra gözlerinizi kapatarak zihninizde canlandırın. Her canlandırma denemesinde bir altbiçemi kullanın. Ardından canlandırdığınız görüntü ile gerçek görüntüyü karşılaştırın. Kaçırdığınız noktaları fark ettikten sonra geliştirmek için tekrar deneyin. Görüntü çok yoğun bir mesaj akışı oluşturduğundan lütfen ilk çalışmalarda gözlerinizi kapatın. Bir süre sonra gözlerinizi kapatmadan da bu çalışmayı başarıyla yapabileceğinizi göreceksiniz. Hayatınızın en büyük sanatsal yeteneğini kazanmak istiyorsanız zihninizde daha önce hiç görmediğiniz görüntüleri üretmeyi deneyin.

Faydası: Bu çalışma sayesinde beyniniz görüntüleri çok güçlü yakalamayı ve kaydetmeyi öğrenecektir. Yeni bir yüzü yüz defa bakmak zorunda kalmadan zihninizde canlandırabileceksiniz. Okuduğunuz bir kelime beyninizde kolaylıkla canlanabilecek. Tıpkı mahkeme kürsülerinin üzerinde “Adalet Mülkün Temelidir” cümlesini hemen canlandırabildiğiniz gibi... Lütfen unutmayın: Fotoğrafik okuyabilenler süper okuma hızlarına ulaşabilirler. Görsel canlandırma yeteneğiniz geliştikçe hafızanızın yanı sıra bunun okuma hızınıza da yansıdığını göreceksiniz.

 

b) İşitme Duyusuyla Canlandırma Yeteneğinizi Geliştirin

Eski çağlarda bilgi edinmenin neredeyse tek yolu işitme duyusuydu. Sanayi çağında kitaplar hakim oldu, görerek öğrenme ön plana çıktı. İçinde bulunduğumuz bilgi çağında ise işitsel-görsel (audio-visual) teknolojilerin gelişmesiyle birlikte işitme duyusu görme duyusunun destekçisi olarak birden ileri çıktı. Görsel ve işitsel yayıncılık bir arada bağımlı olarak geliştiğinden işitsel hafızamızın önemi ihmal edilemeyecek kadar artmıştır. Ne olursa olsun teknik bilgileri gözlerimizle edinsek de sosyal ilişkilerimiz hemen hemen konuşma ve dinleme esasına dayanmaktadır. Dolaysıyla ses hafızamızı güçlendirmeliyiz. Bunun için ihtiyaç duyduğumuz işitsel canlandırmanın güçlendirilmesi için gerekli alt biçemleri veriyoruz:

İşitsel Alt Biçemler:

-Şiddet: Ses şiddetli mi, zayıf mı? Bomba gibi güçlü, sarsıntı oluşturan ses mi, kulağı tırmalayan hafif bir ses mi, yoksa bir fısıltı mı?

-Konum: Ses nereden geliyor? Yakından, uzaktan, sağdan, soldan, alttan, üstten... Burnunuzun ucundan mı, kulağınızın dibinden mi? Siz sesin tam olarak neresindesiniz?

-Yapı: Ses düz mü, dalgalı mı, kesintili mi? Ses tek bir varlığa mı ait yoksa bir kaç farklı sesin birleşimi mi? Hangi seslerin birleşimi? Kuş sesi, su şırıltısı, rüzgar uğultusu, insan bağırtıları vs birbirine mi karışmış? Ses düzenli bir ritimle mi geliyor, sürekli ritim mi değiştiriyor? Değişiyorsa hangi periyotlarla değişiyor?

İşitsel canlandırmaya ilişkin temel alt biçemleri üç başlık altında topladık. Siz yeni alt biçemleri ekleyebilirsiniz. Seminer sunucunuzun sesini, size dinleteceği herhangi bir ses efektini veya seminer ortamında varsa dışarıdan gelen sesleri canlandırma aracı olarak kullanabilirsiniz. Ayrıca dinlediğiniz bir müziğin ritmini, şarkının veya şiirin sözlerini, pazar yerinde dinlediğiniz sesleri sahilde dalgaların dans edişini canlandırabilirsiniz. Çok daha mükemmeli zihninizde daha önce hiç duymadığınız sesleri üretebilmenizdir.

Faydası: Beyinlerinin işitselliği gelişenler tüm ses içeriklerini en iyi şekilde değerlendirirler. İşitsel canlandırmayla gelişecek yeteneğiniz güzel konuşma, şiir veya düzyazı metinlerini mükemmel seslendirebilme, şarkı notalarına çabucak adapte olup söyleyebilme gibi becerilerinizde patlama oluşturur. Bu yetenek sayesinde duyduğunuz güzel bir söz, şiir, müzik zihninize çakılır; tanıştığınız insanların isimleri dev ses dosyaları halinde hemen zihninize yerleşir. Diğer faydalarını siz tahmin edin.

c) Dokunma Duyusuyla Canlandırma Yeteneğinizi Geliştirin:

Bilgilerimizin üçüncü önemli kaynağı dokunma duyumuzdur. Dokunsal bilgi tüm vücudu kaplayan sinir ağlarının uçlarıyla alınıp beyne iletilir. Bebeklik ve çocukluk dönemlerinde çok fazla ten teması yaşayan, sık sık kucaklanan, nesnelerle çok oynayan; diğer bir deyişle dış dünyayı daha çok dokunsal temasla tanıyanlarda dokunsallık hakimdir. Görme ve işitme özürlülerde hayret edilecek kadar zengin bir dokunsal canlandırma yeteneği vardır. Bizler de pek çok nesneyi dokunmak suretiyle tanıdığımız için bu yeteneğimizi geliştirmeliyiz. Dokunsal canlandırmanın güçlendirilmesi için gerekli alt biçemleri veriyoruz:

-Isı: Nesne sıcak mı, ılık mı, soğuk mu? Ne kadar dondurucu, ne kadar yakıcı?

-Yüzey: Nesnenin nasıl bir yüzeysel yapısı var? Pürüzlü mü? Düz veya kaygan mı? Batıcı mı, kesici mi, delici mi, künt mü?

-Yapı: Sert mi, yumuşak mı, ağır mı, hafif mi? Büyüklüğü, küçüklüğü ne kadar?

-Konum: Nerede? Ayaklarınızın altında, sırtınızda, göğsünüzde, başınızın üzerinde, omuzlarınızda, avuçlarınızın içinde?

-Etki: Kesti mi, ağrıttı mı, sızlattı mı, bastırdı mı, titreştirdi mi, okşadı mı? Bunları ne kadar güçlü yaptı?

Dokunsal canlandırmayı güçlendirecek temel alt biçemleri beş başlık altında topladık. Katıldığınız seminerlerde yönetmen belli nesneleri canlandırırken size sorularıyla yardımcı olacaktır. Benzer şekilde ellerinizi kullanarak iş yaparken, yüzerken, yürürken, yük taşırken, kısacası bedeninizle cisimlere dokunurken canlandırma yapmaya devam edeceksiniz.

Faydası: Dokunsal canlandırma boyutların kavranmasına yaradığından görsel canlandırmanın en önemli destekçisidir. Ressam, heykeltıraş, dekorasyon ve dizayn ustaları mükemmel birer dokunsal canlandırıcıdırlar. Bu tür işlerle uğraşanların görsellikleri kadar dokunsallıkları da güçlüdür. Dokunma ile yapılabilecek olanları hiç hafife almamalıyız. Görme özürlü bir vatandaşımızın hayatı boyunca görmediği Tansu Çiller’in portresini neredeyse aynen çizebildiğini eğer haberlerde rastlamışsanız siz de hayretle görmüş olmalısınız. İnsanlar, nesnelerle, aletlerle çalışırlar. Araba kullananların, daktilo yapanların yaptıkları işlere ilişkin dokunsallıkları zirveye çıkmıştır. Dokunsallığı gözlerinizin destekçisi olarak kullanacaksınız. Ayrıca bu yetenek bilginin dokunsal özelliklerinin hafızaya kaydı için de çok önemlidir.

2- Duygusal Canlandırma Gücü

Bu yeteneğin geliştirilmesi epey bir emek veya hassas bir teknik gerektirir. Ancak geliştirildiğinde inanılmaz etkiler meydana getirirler. Bu yetenek o kadar önemlidir ki tüm lider insanlar bu yetenekleri sayesinde zirveye çıkmışlardır. Güçlük şuradadır: Şartlar oluşursa sevinebilirsiniz. Ama yolunu zihninize öğretmemişseniz her canınız istediğinde sevinemezsiniz. Bu yeteneğinizi geliştirmek için Anthony Robbins’in “Sınırsız Güç” isimli kitabında duyusal dizinler üzerinde çalışmalı ve uzmanlaşmalısınız. Ayrı bir kitap konusu olduğu için söz konusu teknikler üzerinde burada odaklanamıyoruz.

Burada en azından temel olgular üzerinde duracağız. İnsanların duygu türleri onlarca alt kollara ayrılsa da biz araştırmaların tespit ettiği tüm insanlarda ortak 6 temel duygu üzerinde duracağız. Aşağıda bu temel duyguları canlandırabilmeniz için birer alıştırma verilmiştir. Ayrıca size hayatınızın belli kesitlerinde yaşadığınız, mutluluk, heyecan, şevk ve özgüven gibi olumlu duygularınızı bulduğunuz her fırsatta canlandırma denemesi yapmanızı öneriyoruz.

Duygusal canlandırmanın gerçekleşme biçimi duyusal canlandırmaya dayanır: “Sevgiyi canlandırıyorum” diyerek yapacağınız telkinlerle yeterince başarılı olamazsınız. Duygularınız duyularınıza dayanır. Yani size belli bir duyguyu yaşatan olayın tüm görüntülerini, seslerini, kokularını vs canlandırmalısınız. Bunun elbette bir duyusal dizini vardır. Bu dizin konusunda uzmanlaşmak için Anthony Robbins’in kitabını tekrar hatırlatıyoruz.

Faydası: Duygusal canlandırma mükemmel hafızanın çok önemli bir aracıdır. Bir olayda yaşadığınız güçlü sevinç size o olayın ne olduğunu çok kolay hatırlatır. Bunun nedeni şudur: İnsanlar önce duyguları hatırlarlar. Trafik kazası geçirmişseniz önce korktuğunuzu hatırlarınız. Ardından o korkuya bağlanan tüm bilgileri birer birer hatırlamaya başlarsınız. Çünkü tüm duyusal bilgiler duyguda odaklanırlar. Diğer bir deyimle duygular soyut olgulardır ve onları duyularımız üretirler. Çok az duygu vardır ki somut duyulara dayanmazlar. Ama “latifeler” olarak tanımlayabileceğimiz bu tür duyuları ruhsal duyarlılıkları gelişmiş olanlar yaşayabilirler. Bu arada transa geçildiğinde yaşanan duygular da tamamen ruhsal bir kimliğe bürünür. Bunun dışında “Cennet gibi görmediğimiz olguların üreteceği duygular” cennetin güzelliklerinin dünyadaki cisimlere benzetilmesiyle hissedilebilir.

Dikkat edelim: Duygusal canlandırma liderlik ve başarı yolunda çok önemlidir. Zira tüm davranışlarımızı birinci düzeyde duygularımız, ikinci düzeyde düşüncelerimiz yönetir. Eğer gençseniz tutumlarınızı neredeyse tamamen duygularınız yönetmektedir. Güçlü irade ve mükemmel başarıların arkasında kesin bir duygu hakimiyeti vardır. Sıradan insanlar moralleri uygun olduğunda çalışabilirler; ama profesyonel insanlar her zaman çalışabilirler. Çünkü onlar duygularına hakim olmayı öğrendiklerinden her zaman, en zor şartlarda bile morallerini yüksek tutmayı başarabilirler. Hayatta sıradan olmak değil de büyük başarılar elde etmek isteyenlerin önemli çıkış yolu duygu hakimiyetini öğrenmeleridir. Şimdi alıştırmalar üzerinde çalışalım:

Şefkat Duygunuzu Geliştirin:

Yöneltilen nesne ve ortam: Savaş sırasında Saraybosna’da bir eve sığındınız. Ailesinin Sırplar tarafından öldürüldüğünden habersiz şaşkın iki yaşında bir çocuk görüyorsunuz. Çocuk karların üzerinde sokakta dolaşarak annesini arıyor.

İç Konuşmalarınız: “Yavrucuk, zavallıcık, Ne kadar güzel başın var. Gözlerin, burnun küçücük. Daha da yürüyemiyor. Bana ne kadar tatlı bakıyor. Aman Allah’ım ayakları da çıplak. Anneciğin yok. Yavrucuğum üşüyorsun sen, titriyorsun. Gözlerinden yaşlar akmış, ne kadar da çok ağlamışsın. Seni çok seviyorum.

Sevgi Duygunuzu Geliştirin:

Yöneltilen nesne veya ortam:Karşınızda konuşmanızı dinleyen insanlara hitap ediyorsunuz.

İç Konuşmalarınız: Bu insanlar kahraman, beni çok sevdikleri için buradalar. Hepsi iyi niyetli, benden bir şeyler öğrenmek istiyorlar. Beni sevgiyle alkışlıyorlar. Onlar dostlarım. Hasta olsam beni ziyarete koşarlar. Ardımdan konuştuklarında beni hep överler. Onları seviyorum.

Heyecan Duygunuzu Geliştirin:

Yöneltilen nesne veya ortam: Üniversite sınavında birinci oldunuz ve TV’de canlı yayına çıkmak üzeresiniz.

İç Konuşmalarınız: Birinci oldum. Çok heyecanlıyım. 65 milyonun karşısına çıkmak üzereyim. Evet biraz sonra beni görecekler. Başardım. Bu benim sırım, şimdi bunu bana soracaklar. Çok heyecanlıyım. Sıra geldi. Kameralar üzerimde. Kalbim ağzıma gelecek. Aman şu ışıklar...

Özgüven Duygunuzu Geliştirin:

Yöneltilen nesne veya ortam: Avrupa atletizm şampiyonasındasınız. 100 metre koşu yarışmasını kazanacağınızdan eminsiniz.

İç Konuşmalarınız: Yıllardır koşuyorum. Şimdiye kadar bu yarışı hep kazandım. Bütün gücümle ayaktayım. Bu sefer rekor kıracağım. rakiplerim zayıf. Bunları çok kolay geçerim. İşte işaret verildi. Yerimden fırladım. Koşuyorum. En öndeyim. Herkes arkada. Başarıyorum.

Gıpta Duygunuzu Geliştirin :

Yöneltilen nesne veya ortam: Çok güçlü bir konuşmacı olan ve binlerce insanın kendisini dinlediği Anthony Robbins’in seminerindesiniz.

İç Konuşmalarınız: Robbins orada, kürsüde. Heyecanla konuşuyor. Hepimiz kulaklarımızı açtık onu dinliyoruz. Devamlı alkışlıyorlar. Bravo sesleri.. Bu adam milyarlar kazanıyormuş. Burada gelen herkeste bilet parası olarak 100 milyon vermiş. Hayret. Şu adama bak. Ben de yapabilirim. Aslında onun gibi olabilirim. Sanki onun gibi ben konuşuyorum orada. Ben de yapabilirim.

3- Aktif İmajinasyon Gücü

Aktif imajinasyon, sesleri, görüntüleri, kokuları, tatları dokunsal mesajları zihinde bir film halinde canlandırabilme yeteneğidir. Boyut değiştirme yeteneği sınırlı bir alanı ilgilendirir. Sadece görüntüler üzerinde ve belli çerçevelerde yapılmaktadır. Oysa aktif imajinasyonda tüm sınırları aşıyoruz. Kendi kontrolümüzde hayali filmler oluşturuyoruz. Hayal kurmaya çok benzeyen bir çalışma ama bu hayalı film tam bilincimizle ve isteğimize göre ilerleyen bir fim olacak. Bu filmin kahramanları daha önce zihnimize yerleştirdiğimiz tüm sesler, görüntüler, kokular vs dir. Aktif imajinasyonun iki boyutu vardır.

-İmajların canlılık düzeyi

-İmajların film gibi üretilebilirlik düzeyi

İlk konu duyusal canlandırma yeteneğiyle ilgilidir ve daha önce anlatılmıştır. Burada ikinci bölümü, yani hayal gücünü geliştirmeyi ele alacağız. Hiç yapmadığınız halde hayalen Japonya’da gezebilir misiniz? Hayalen savaşabilir misiniz? Hayalen öğretmenlik yapabilir misiniz?

Hayali filmler sayesinde tüm bilgilerimizi defalarca yeniden ilişkilenmeye tabi tutarız. Her filmle, her hayalle bilgilerden yeni bir yumak yaparız. Einstein “Hayal bilgiden üstündür” demiştir. Bilinçli ve kontrollü hayal (aktif imajinasyon) hayatımızda devrim yapabilir. Tüm buluşların aktif imajinasyonun meyveleri olduğunu biliyor musunuz?

Dünya genelindeki hemen tüm geleneksel eğitim sistemleri “hayal gücünü” baskılamaktadır. Milli eğitim sistemleri mantığın ve sol beyin lobunun hakim olduğu matematiksel bir düşünme biçimini teşvik etmektedir. Son on yıldan beri Amerika Birleşik Devletleri’nde sözünü ettiğimiz bu yeni olgu çerçevesinde eğitim süreçleri yeniden yapılanmaktadır.

Muhtemelen sizin de hayal gücünüz -eğitmediyseniz- zayıftır. İç dünyanızı zenginleştirecek bir güce sahip olmaya hazır mısınız? Afrika’da bir kabilenin üyeleri aktif hayal güçlerini öylesine artırmışlardır ki rüyalarına bile girip kontrol edebilir hale gelmişlerdir. Rüyalarını tam istedikleri gibi kuruyorlar ve sonra da filmlerini yaşıyorlar. Onlar bu eğitime çocukluktan itibaren kabile reisinin talimatıyla başlıyorlar. Bizim buradaki hedefimiz şüphesiz bu değil.

Oluşturacağımız olayların “tek kare” resim olmaması gerekir. Hareketli filmler oluşturacağız. Tüm duyularımızı kullanarak canlandırma yapacağız. Duyularımızı filme katabilme düzeyimiz başarı düzeyimizin en önemli ölçütü olacaktır.

Unutmayalım: Bir müzik bestekarı müziğin filmini önce beyninde yaşar. Bir ressam tabloya çizeceği ağacın kabuğunun tüm girinti, çıkıntılarını beyninde görür. Sahneye çıkan bir konuşmacı konuşmasını beyninde defalarca yapmıştır. Bir uçağı dizayn eden mühendisin kafasında binlerce uçak ve uçuş biçimi canlanmıştır.

Faydası: Güçlü hafıza, bağlantılı ve sistemli bilgiler... Hafızada kayıtlı bilgileri pratik hayatta kullanabilme yeteneği... Her türlü sanatsal üretimler. Yeni keşifler yapabilme yeteneği. Zengin bir duygu ve düşünce dünyası. İş yapma, üretme, başarı, özgüven, sevinç... Dahasını merak ediyor musunuz? Sırf bunlar için “hayal gücümüzü geliştirmeye değmez mi? Egzersizler bölüm sonunda size verilecektir. Aktif imajinasyon yaparken aşağıdaki imajinasyon biçimleri uygulanabilir. Bunlar beynin hayal gücünü geliştiren çalışmalardır. Keşfedici beyin nesneleri olduklarından farklı canlandırabilen, tabiatta var olmayan biçimleri hayalen onlara kazandırabilen beyindir.

a)Nesnelerin yapısını değiştirebilirsiniz:

Nesneleri zihnimizde genellikle oldukları gibi görürüz veya duyarız. Şekillerini belli kalıplar çerçevesinde değiştirirsek ne olur? Örneğin bir insanın başını TV kutusuna benzetmeye ne dersiniz? Parmaklarının uzunluğu birer metre olan bir insan?.. Bilgi ilginçleşiyor değil mi?

Yapı değiştirme bilgiyi uzatmak, kısaltmak, büyütmek, küçültmek, kareleştirmek, daireselleştirmek gibi yollarla yapılır. Hayal güçlerinin yeterince zengin olmadığını düşünenler başlangıçta bu yol üzerinde odaklanabilirler. Çünkü bu çalışmada tamamen bilinen kriterler kullanılmaktadır. yapıları değiştirirken aşağıdaki yolların kullanılması mümkündür:

Gerçek dışılık: Elinizdeki bu kağıdın deniz yüzeyi olduğunu düşünün, elinizdeki mikrofon dondurmaya dönüşüyor ve onu yiyorsunuz vs... Gerçek dışılık, sıradanlıktan çıkmaktır. Beyin sıradan olmayan her şeye özel dikkat sarf eder. Örneğin sokaklardaki insanların her biri dikkat çekmez. Ama Ankara’da bir “eskimo” görseniz veya Mars’tan gelmiş bir uzaylı... Çimenlerdeki karıncaları önemsemezsiniz, kedileri de, köpekleri de... Ama fare büyüklüğünde bir karıncayı görseniz ne yaparsınız?

Mantıksızlık: Kurgu mantıksız olmalıdır. Birbirlerinin omuzlarına binip ağaç kadar uzun olan bir kule yapan öğrencilerin durumu gerçek dışıdır; ama çok da mantıksız değildir. Ağaçların dallarının peş peşe kırılıp düşmesi gerçek dışıdır ama bir mantıklı açıklaması olabilir. Ya ağaçların köklerini söküp sizin ardınızdan gelmelerine ne dersiniz? Mantığınızla açıklayabilir misiniz?

Dikkat edelim: Beynimizin sol lobunu kullanmakta ısrar ediyorsak mantıklı olmak zorundayız. Hayat zaten mantıkla işler. Ancak bugünkü hayat düzeyimizi inşa eden, mantıktan çok mantıksızlıktır. Eğer beynimizin sağ lobunun potansiyelini de devreye sokarak beyin gücümüzü 10-15 kat artırmak istiyorsak bilinçli (ama kesinlikle bilinçsiz değil) mantıksızlıkla sağ lobumuzu harekete geçirmeliyiz. Sağ lob mantıksız bilgilere yapışır. İste size örnek: Gezmeye gittiğiniz ormanda her şey güzeldi. Ağaçlar yapraklarını iyice uzatıp saçlarınızı okşadılar. Şarkı söylediniz ve o anda ağaçlar dallarıyla birbirlerine tutunmuş olarak dans ettiler, üstelik hep bir ağızdan sizin şarkılarınızı koro halinde söylüyorlardı. Yeterince mantıksız mı?

Gülünçlük: Gülünçlükle hafıza kaydı arasında doğrusal bir ilişki vardır. Mutluluk içinde öğrendiğiniz gülünç bir bilgiyi unutmama eğilimi gösterirsiniz. Zira ruhumuzda bize ve tüm insanlara hükmeden bir kanun vardır. Alt bilincimiz acı verici olgulardan uzaklaşır, lezzet veren olgulara yaklaşır. Yaklaştığımız olgular daha güçlü kaydedildiğinden unutulmama eğilimi gösterirler. Eğer bilgi haz veriyorsa altşuur onu bilinçte tutmak veya bilince çağırmak için bizi destekler. Bilgi acı veriyorsa otomatik sistem tüm karşı çabalarımıza rağmen unutturmaya çalıştırır. Eğer çok acı verici olayları, bilgileri unutmamaya direnirsek bu defa psikolojik dengemiz bozulur. Kişilik bozuklukları ve depresif rahatsızlıklar gelişir. Şu halde bilgiyi kurguladığınızda ne kadar gülünçleştirebilirseniz o kadar büyük ihtimalle ve sağlıklı olarak hatırlarsınız.

Şu örneklere bakınız: “Manavdan dört tane karpuz alacaksınız. Manava yaklaştığınızda tezgahtaki karpuzlardan dördü yerlerinden zıplayarak kucağınıza atladılar. “Bizi alın” diye tutturdular. Onları kıramadınız ve ücretlerini ödediniz. Ardından kollarınızdan hoplayıp yola fırladılar ve zıplaya zıplaya evinize gidiyorlar.” Veya bir fıkra: “Temel İngiliz’e sormuş, ‘Sen ne sigarası içiyorsun?. İngiliz ‘Ben PALL MALL içerim.’ demiş. Bu sefer İngiliz Temel’e sormuş. ‘Sen ne sigarası içersin’. Temel altta kalmadan ‘Ben de SAMSUN MAMSUN içiyorum.’ demiş.”

4. Çağrışım Oluşturabilme Gücü

Bu yetenek aslında daha önce verilen çalışmaların arasında dolaylı şekilde kullanılacaktır. Ancak daha iyi kavranması için burada ayrıca anlatıyoruz. Bilgiler daha önce edindiğimiz bir kısım bilgilere benzer yönler taşıyabilirler. Bu benzerlik beyniniz tarafından otomatik olarak ortaya çıkarılabilir. Maharet otomatik çağrışımları aşarak sizin ekstra çağrışımlar oluşturabilmenizdir.

Örneğin tanıdığınız “Atakule”den söz edildiğinde otomatik çağrışım sisteminiz size İstanbul’da iseniz hemen Ankara’yı çağrıştırır. Ankara’da iseniz daha da öte, Çankaya çağrışır. Ama siz çağrışım sisteminizi besleyerek, New York’daki ikiz gökdelenleri, adını biliyorsanız Empire State Building’i, merhum Turgut Özal’ı, zenginleri artan Türkiye’yi “Atakule” kelimesiyle birlikte çağrıştırabilirsiniz. Hasan size kimi çağrıştırıyor? Kırat sesini duyduğunuzda zihninizde ne çağrışıyor? Belli bir kelimeyi veya görüntüyü alın ve neler çağrıştırdığını sorun. Tekrar edeceğiniz bu çalışma beyninizin çağrışım sorgulamasını otomatikleştirecektir. Unutmayın: Edindiğiniz bir bilgiye ne kadar çağrışım bağlarsanız onu o kadar hızlı ve bütün olarak hatırlarsınız.

5. Bilgiye Değer Verebilme Gücü

Bilginin hatırlanabilirlik düzeyini artırabilmek için çok kolay bir yol vardır. Çocuklara dikkat edin. Neden önce çok hızlı ve sürekli öğrenirken sonradan bu süreç duraklar? Çocuk ilk yıllarında uzaydan gelmiş bir yaratık gibi her şeye ilgiyle ve merakla bakmakta ve bu bakış da daha fazla ve daha hızlı öğrenmesine yol açmaktadır. Ancak zamanla “ülfet” adını verebileceğimiz bir hastalık gelişir ve kişiler “artık gerekli olan her şeyi bildiklerini” sanırlar. Artık güneşin doğması bilinen bir şeydir. Yağmurun yağması bilinen bir şeydir. Oysa hala tam olarak bilinmeyen ve üzerinde düşünüldükçe heyecan verici yeni bilgileri elde edebileceğimizi görsek keşfetmeye sonsuza kadar devam edeceğiz. Bizdeki bu değişikliği muhtemelen eğitim sistemimiz yapmaktadır. Eğitim sistemimiz bizi belli bir kalıbın içerisine sokmakta ve ne yazık ki sınırlamaktadır.

Bilgiye değer verebilme gücü bir anlayış biçimidir, bir hayat felsefesidir. Bilginin çok önemli olduğu inancı alt bilincinize yerleştiğinde beyniniz bilgiyi otomatik olarak kaydedecek ve bilgiye büyük öncelik verecektir.

Eski yeteneklerinizi geri kazanmak ve bir çocuk kadar hızlı öğrenmek istiyor musunuz? O zaman “Değerler Hiyerarşinizde” değişiklik yapacaksınız ve bilgiyi öncelikli değer haline getireceksiniz. Eğer her hangi bir konu bizim için önemli ise alt şuurumuz o konuyla ilgili bilgileri kaçırmaz. Gördüğümüz rüya, önem verdiğimiz bir sorunun cevabını taşıyorsa bu cevabı yakalayarak uyanırız.

Elias Howe’un hikayesine bakalım: Elias dikiş makinesinin kumaşa üstten diktiği ipliği alttan tutacak ikinci iğneyi keşfedememiştir. Yıllarca aramış, gece gündüz düşünmüştür: Sonunda bir rüyasında yamyamların ellerindeki mızrakların ucunu görünce aklında bir fikir doğmuş, uykudan fırlayıp aradığı iğneyi nihayet yapmayı başarmıştır.

Bir kanser hastasını düşünün. Hastanede oturmuş, kendi derdini düşünmektedir. Dışarıdaki konuşmaları duymamaktadır bile... Ama ötelerde iki kişi kanser hastalığının çaresi üzerinde konuşmaktadırlar. Bu hasta hemen kendine gelir ve dikkat kesilir.

Alt şuurumuz duyularımız kanalıyla gelen tüm mesajları radar gibi tarar. Bu mesajlar arasında önceden önemli olduklarını söylediğimiz ne varsa onlar ayrımlaştırılır. Alt şuurumuzun aradığı konular bizim önem verdiğimiz konulardır. Eğer bilgi sahibi olmak bizim için çok önemliyse bilgiler kesinlikle üzerimize yağmaya başlayacaktır. Bir olgu bizim için nasıl önemli olur?

Unutmayalım: Büyük ideallerimizle birleştirdiğimiz her şeye adanırız. Ne ideallerimize hizmet ediyorsa, ona sarılırız. Ne sorunlarımızı çözüyorsa, onun ardından koşarız. Kısaca yapacağımız şudur: Bilgiyi önemli varlık olarak düşüneceğiz. Tüm şereflerin ve başarıların arkasında bilgi vardır. Zenginlik, şeref, mutluluk ve değer verdiğimiz her şeye bilgi yoluyla ulaşabiliriz. Şimdi aşağıdaki ifadeler üzerinde düşünelim:

1. İnsanlık tarihine yön veren parmakla sayılacak kadar az insandır. Bu insanlar diğer insanlardan bilgileri nedeniyle üstün hale gelmişlerdir. Kim daha bilgili olmuşsa o ilişkilerine, kendisine ve çevresine daha güçlü şekilde hakim olmuştur. Özellikle içinde yaşadığımız bu bilgi çağında bilgi artık tüm güçlerin kaynağı haline gelmiştir.

2.Ne kadar fakir, tecrübesiz ve eğitimsiz olursak olalım kesinlikle öğrenebilir ve bir çırpıda tüm hayatımızı değiştirebiliriz. İşte örnek: Anthony Robbins 20 yaşında bir otelde çalışan fakir bir hizmetli idi. Çektiği acılar altında bunaldığı bir sırada hayatını değiştirmeye karar verdi. Önce bir hızlı okuma kursuna gitti ve bir kaç yıl içinde 700 kitap okudu. Bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde zaman zaman profesörler bile o adamdan ders aldıklarını itiraf etmektedirler. Robbins şu anda seminerlerini dinleyebilmek için sırada bekleyen binlerce insana konuşuyor ve milyonlarca dolar para kazanıyor. Bir insanın 10 yıl gibi kısa bir sürede yaptığını biz de yapabiliriz. Hatırlayalım: Biz de fakir, eğitimsiz ve kültürsüz zayıf ve çaresiz bir bebek olarak dünyaya gelmemiş miydik? Gelişmemizi neden durduruyoruz?

3.İslam dinine inananlar bu bölümü dikkatle okumalıdırlar. Hz Muhammed (sav)’in sözlerine bakalım. O diyor ki: “İlimden bir mesele öğrendiğinde o, senin için kabul olunmuş bin rekat nafile namaz kılmandan hayırlıdır. Onu insanlara öğrettiğinde amel edilsin veya edilmesin senin için yine kabul olunmuş bin rekat nafile namaz kılmandan hayırlıdır.” “Bir saat tefekkür(düşünme, değerlendirme) bir sene nafile ibadetten hayırlıdır.” “Alimin uykusu cahilin ibadetinden hayırlıdır.” Görülüyor ki İslâm dini açısından da ilim en çok övülen ve üstünlük atfedilen değerler arasındadır. Hz. Peygambere(asm) inen ilk emrin “oku” olması da çok düşündürücüdür.

Şu halde ister dünyada başarının zirvesine çıkmak isteyelim; ister ahirette yüksek bir mevki arayalım her zaman yolumuz ilimden geçecektir. Bu gerçekleri aklımıza anlatmak ve aklımızı ikna etmek zorundayız.

Önemli bir yanılgının altını çizelim: İlim öğrenmek demek eğitim sürecinden geçip üniversiteden mezun olmak ve resmi tahsile devam etmek demek değildir. Ne yazık ki bugün binlerce öğrenci mezun olup maaşa bağlanacakları bir iş bulmak için okumaktadırlar. Bugün bir çok toplumda maaşlı memur olmak için üniversiteye gitmenin diğer adı tahsil görmek olmuştur. Üniversiteli cahiller ordusuna katılmak isteyen kişinin iradesine karışamayız. Ama eğer siz iradenizi ilim öğrenmekten yana kullanıyorsanız binler defa tebrikler. Öğrenmek için okursanız gerçekten öğrenmiş olacaksınız. O zaman maaş alabilmek için torpil peşinde koşmanıza gerek kalmayacaktır. Dünyanın her tarafından zeka, bilgi ve yetenek arayan bilim çevreleri büyük bir hazine gibi size sarılacaklardır.

Eğer yukarıdaki görüşlere katılıyorsanız, sıra kalbinizi ikna etmeye gelmiştir. Yukarıdaki cümleleri sık sık okuyacağız ve aşağıdaki sözleri kendimize sık sık söyleyeceğiz:

“Bilgiyi birinci sıraya alıyorum. En değerli varlıklarım bildiklerimdir. Her bilgi bir gün mutlaka işime yarayacak bir hazinedir. Hayatta en büyük arzularımı hatırlıyorum. Onlar gözlerimin önünden geçiyor. Yapmak istediklerimi yaptığımı görüyorum. Bu yolda tek desteğim bilgilerim olacak. Heyecan duyuyorum.”

Zihninizde aktif imajinasyonlar oluşturmanız son derece önemlidir. Kendinizi, idealinizi başarmış görün. Hedefinize ulaşmış olarak insanlarla konuşuyorsunuz, davranıyorsunuz. Hayal gücünüzü kullanıp kendi filminizi seyredin. Başarılarınızı bilgilerinize borçlu olduğunuzu sık sık düşünün. Şartlanma normal şartlar altında üç haftada oluşur. Her gün bu çalışmayı 2 şer dakika yapsanız değişimi kesinlikle fark edeceksiniz. Ancak bu çalışmanın süresini uzatırsanız etkiyi daha hızlı ve kapsamlı görürsünüz.

Çok bilmek mi istiyorsunuz? İşte en kolay yolunu öğrendiniz. Bu yol size ekstra bir kapasite kazandırmıyor. Mevcut kapasitenizi zahmet çekmeden daha verimli kullanmayı öğreniyorsunuz. Yani hafızanızın kendiliğinden sizin için çalışmasını sağlıyorsunuz.

D. ÖRNEK HAFIZA SİSTEMLERİ

Hafıza sistemleri hakkında size ayrıntılı bilgi veremiyoruz. Bu konuda ayrıntılı bilgi edinmek isteyenlerin Melik Safi Duyar, Dominic O’Brain, Tony Buzan gibi yazarların eserlerine başvurmaları gerekir. Bu bölümdeki anlatımlarımız sadece bir izlemin kazandırma amacı taşımaktadır. Bununla birlikte eğer size verdiğimiz diğer hafıza araçları üzerinde yeterince çalışırsanız bu hafıza sistemlerine aylarca çalışmanız gerekmeyecektir. Çünkü bizim verdiğimiz doğal yollar hafızanızın doğal yollardan çok hızlı şekilde gelişmesini sağlarlar. Eğer bizim anlattığımız yolları ihmal ederseniz diğer hafıza sistemlerinin sorununuzu çözemediğini göreceksiniz. Ne yazık ki genellikle hafıza sistemleri doğal yolları ihmal etmekte, bu yüzden doğal süreçlerde sorunları olanlar bu hafıza sistemlerinden yararlanamamaktadırlar. Aşağıdaki yaklaşımlar bu konuda bir izlenim kazanmanıza yardımcı olacaktır.

a) İsim Hafızası Sistemi

Muhtaç olduğumuz en önemli yeteneklerden biri insanların isimlerini hafızamızda tutabilme yeteneğidir. Yapılan bir araştırma insanların başarı ve kazanç düzeylerini etkileyen faktörler arasında %87.5 oranıyla insan ilişkilerinin etkili olduğunu göstermektedir. Dolaysıyla insan ilişkilerimizde başarımızın sırrı da iyi bir isim hafızasının varlığını gerektirmektedir.

İnsanların isimlerini hafızalarımıza yerleştiremediğimizde onlarla uzun süreli kalıcı ilişkiler kurmamız da mümkün olmaz. Herkesin en değerli varlığı kendi ismidir. Eğer bir insanın ismini bilmiyorsak ona verdiğimiz mesaj şu olur: “Seni tanımıyorum. Senin ismini, öğrenilmesi gerektiği kadar değerli bulmuyorum. Benim arkadaş çevremde sen yoksun.”

Siz düşmanınıza bile böyle demekten çekinirsiniz. Ama isimlerini bilmediğinizde ne yazık ki insanlara söylediğiniz de budur. Hepimiz tanıştığımız insanların isimlerinin hafızamızda kalmasını istiyoruz. Ama çoğu zaman tanıştıktan sonra 1 dakika bile geçmeden isimlerini unutuveriyoruz. Medeniyetin ürettiği stres bu sorunumuzu her geçen gün biraz daha arttırmaktadır.

Hepimi isim hafızamızı geliştirmek istiyoruz. Yüz bin ismi hafızalarında tutabilen politikacıları bile geride bırakabiliriz. Fazla emek harcamayacağız. Sadece bir haftalık düzenli “ama mutlaka düzenli” egzersiz yapacağız. Yineleyelim: Bir davranış alışkanlık haline getirilmezse her defasında özel bir dikkat ve enerji harcanarak gerçekleştirilebilir. Ama onu alışkanlık haline getirdiğimizde artık bilinçsiz şekilde ve hiç emek vermeden gerçekleşen bir iş olur. Aşağıdaki alıştırmaları bir hafta boyunca her gün yaparsak isim hafızası için hayatımızı değiştirecek yeni bir alışkanlık geliştirmiş oluruz.

İsim hafızası sağlıklı bir tanışma işlemi gerektirir. Sağlıklı bir tanışma ise iki safhadan oluşur. Yapmamız gereken işlerin %50’si tanışmadan önce, %50’si de tanışmadan sonra gelir. Şimdi iki safha olarak ele aldığımız tanışma sürecini açalım:

Tanışma Öncesi-İlk Safha:

1.Hafızamızda insanların genel görünümlerine ilişkin bir dosya oluşturmalıyız. Bunun için her anımızı kullanabiliriz. Kafa ve yüz şekilleri: Uzun, kısa, dar, geniş, sivri, oval kafa yapılı arasındaki ayrım... Çene: geniş, dar... Kaşlar:Siyah, sarı, zayıf, gür, düz, yay... Alın: Açık, kapalı, geniş, dar, kırışık, pürüzsüz... Kulaklar: Büyük, küçük, arkaya yapışık, öne kalkık, kulak memesi bitişik, ayrık... Burun: Büyük, küçük, ucu kalkık, kemer.... Ten: Sarı, siyah, buğday renkli, kızıl, pürüzlü, sivilceli, düzgün... Ağız ve dudaklar: Geniş, dar, kalın, ince, bitişik, aralıklı... Dişler: Düzgün, karışık, bitişik, aralıklı, temiz, kirli, beyaz. sarı... Genel beden ve boy: Uzun, kısa, orta boy, şişman, zayıf, normal dolgunlukta, dik duran, kambur duran, başı sağa, sola eğik, iri kemik yapılı, zayıf kemik yapılı, parmakları uzun, kısa vs....

Kişilerin yüz ve beden hatlarına ilişkin bu genel dosyayı oluşturmak için her zaman fırsatımız vardır. TV seyrederken, parkta otururken, otobüste yolculuk yaparken, sokakta yürürken, gazete veya dergi okurken her yerde bu fırsatı bulabiliriz. İnsanları dikkatlerini çekmeden gözlemlemeli ve aralarındaki farkı belirlemeliyiz. Kısa süre içinde beynimiz yeni simaları çabucak tanıyıp diğerlerinden ayrımlaştırabilme yeteneğini geliştirecektir.

2. Tanışmak üzere olduğunuz insanın ilk bakışta nasıl bir imajı vardır? Doktor, bürokrat, siyasetçi, sanatçı, köylü, şehirli, eğitimli, eğitimsiz, asabi, somurtkan, sevecen, çabuk uyum sağlayan, yabancı, utangaç, utanmaz, gururlu, mütevazi vs... Hangi sıfatları kendisine yakıştırıyorsunuz? Tanıdığınız bir simaya veya kişiliğe benzetebilir misiniz? “Arkadaşım Çağlar kadar cana yakın, Salih kadar yakışıklı..vs” diyebilirsiniz. Birilerine benzetmeniz sağlıklı bir bağ kurmanızın kapısını açacaktır.

3.Tanışmak üzere olduğunuz kişinin yüz hatlarını inceleyin. İlk safhada belirtilen çalışmaları yeteri kadar yaptıysanız şimdi bu iş çok kolay olacaktır. Örneğin tanışmak üzere olduğunuz insanı tanımlarken “geniş yüzlü, oval başlı, küçük ve ucu kalkık burunlu, yay ve siyah kaşlı, siyah gözlü, küçük ağızlı, kalın dudaklı, geniş alınlı bir adam” ortaya çıkabilir. Ne kadar çok ayrıntıyı fark ederseniz o kadar güçlü kavramış olacaksınız.

Tanışma Sırası ve Sonrası-İkinci Safha:

1.Tam isim söylenirken isme dikkat etmemiz gerekiyor. Kişi tam ismini söyledikten sonra aradan 15 saniye geçerse artık ismin ne olduğuna dikkat etmemizin bir anlamı kalmaz. Dikkatimiz dağınık olduğu zaman bu süre 5 saniyeye kadar inebilir. İsimlerin hafızamıza yerleşememesinin en temel nedeni tam burasıdır. İsimleri tam duyduğumuz anda zihnimizde başka bir mesele bulunmamalı ve sadece ismi dinlemeliyiz. Eğer tam o anda ismi duyduysak şimdi ismi kalıcılaştırmak için 20 saniyelik bir süremiz vardır. Bu süre içinde bir şeyler yapmazsak isim en fazla 20 dakika kadar hafızamızda kalacak, ondan sonra geri çağrılamayacaktır. Şimdi diğer adıma geçelim:

2.İsmi 20 saniye içinde kalıcılaştırmak zorundayız. Bunun yolu ismi yeterince tekrar etmekten geçiyor. Bilginin hafızaya çağrılabilecek şekilde yerleşmesi için yeterince güçlü enerjiyle yerleşmesi gerekir. Eğer isim çığlıklarla söylenmediyse zayıf bir enerji düzeyiyle alınmış olacaktır. Bu enerji düzeyini ismi tekrar ederek arttıracağız. İşte bazı tekrar taktikleri: Kişi kendini tanıtmış ve adının “Yusuf Ziya Öztürk” olduğunu söylemiştir.

a)”Pardon gürültü var, tam olarak duyamadım, tekrar eder misiniz?” İlgili olduğunuz için kişi mutlulukla ismini tekrar edecektir. Ama bu soruyu iki dakika sonra sorarsanız utanç duyabilirsiniz. Böylece aslında kişinin ismini söylerken onu dinlemediğinizi itiraf etmiş olursunuz.

b) “Af edersiniz, soyadınızı tekrar alabilir miyim?” Soyadı duyamamanız normaldir. Size önem verilecek ve soy ad yinelenecektir.

c)”Yusuf Ziya Öztürk dediniz. Memnun oldum Yusuf Bey. ‘Ziya’nın anlamını hep merak ettim?” Böylece hem ismi tekrar etmiş hem de ismi üzerinde konuşma kapısını açmış oldunuz. İnsanların çoğu ismi üzerinde konuşmaktan hoşlanır.

d)”Yusuf Ziya Öztürk. Tanıştığımıza memnun oldum Yusuf Bey” Böylece siz ismi tekrar ediyorsunuz. Sadece “Tanıştığımıza memnun oldum” da diyebilirdiniz ama o taktirde ismi unutma ihtimalinizi arttırmış olursunuz. Çünkü ismi bizzat tekrar etmiyorsunuz.

e)”Yusuf Bey sizi önemli bir bürokrat dostumuz olan Ahmet Bey ile tanıştırayım. Ahmet Bey sizi Yusuf Ziya Öztürk Bey’le tanıştırmak istiyorum.” Böylece daha da ileri gidiyorsunuz ve fırsatlar bularak ismi tekrar ediyor, pekiştiriyorsunuz.

3. Duyularımızı kullanarak ismi iç dünyamızda canlandırabiliriz. Sağlıklı bir zihin için yukarıdaki adımda belirtilen çalışmaların yapılması yeterli olacaktır. Ancak eğer tanıdığınız veya ismini öğrendiğiniz kişi ile bire bir konuşmuyorsanız başka yollar bulmalısınız. Radyo ve TV’den izlerken, kitap okurken, arkadaşlarınız anlatırken öğrendiğiniz isimler için tekrarlamayı kendi başımıza yapmalıyız. Ayrıca kendi başımıza yapacağımız tekrarı normal tanışmalarımızın %100 sonuç vermesi için bir destek olarak kullanmamız da mümkündür. Buna göre:

a)İsmi duyularınızla canlandırabilirsiniz: İşitme: İsmi bir çığlığa dönüştürebilirsiniz. Çığlıklar “Yusuf Ziya Öztürk” diyebilirler. Görme: “YUSUF ZİYA ÖZTÜRK” isminin yazılı olduğu hayali bir duvarı akli gözünüzde görebilirsiniz. Dokunma: Birbirine yapıştırılmış ve “Yusuf Ziya Öztürk” seklinde okunabilecek şekilde hazırlanmış balonlara tek tek dokunabilirsiniz. Veya bu ismin kazındığı bir ağaçtaki tüm harflere tek tek dokunabilirsiniz.

Duyuların kullanımı başlangıçta zor olabilir. Ancak çalışırsanız bu çabucak gelişir ve bunu her gün en az iki dakika çalışarak bir hafta sürdürürseniz bu işi kolayca yapabildiğinizi görürsünüz.

b)İsmi abartılı bir filmde kurgulayabilirsiniz. Donuk görüntü tek kare resim olduğu için daha az mesaj içerir ve unutulma ihtimali daha kuvvetlidir. Ancak eğer oluşturduğunuz bir filimse zihninizde yüzlerce resim oluşacağından unutulması imkansız denecek kadar zordur. Örneğin “Yusuf Ziya Öztürk”’ün ilk iki adının baş harfleri “Y” ve “Z”, “Ö” şeklindeki akvaryumda oynuyor olabilirler. Yusuf Peygamberin (as) hikayesini biliyorsanız Yusuf Peygamberi Mısır ülkesinde parlayan bir ziya olarak görebilirsiniz. Sonra da Yusuf Ziya’nın Türkiye’de Mısır yediğini düşünür, bunun filmini görürsünüz. Oluşturabileceğiniz filmlerin zenginliği hayal gücünüze yani beyninizin sağ lobunu kullanma yeteneğinize bağlıdır. Bu yetenek ise çok çabuk gelişebilir. Filmi oluşturduktan sonra bir defa geri ve bir defa ileri sararak akli gözünüzde onu seyretmelisiniz. Bu şekilde yukarıdaki filmi oluşturduğunuzda Yusuf’u gördüğünüzde önce onu Mısır yerken hatırlayacaksınız, ardından Mısır’da ziya saçan Yusuf Peygamberi(as) ve ardından da Yusuf Ziya Öztürk’ü hatırlayacaksınız. Filmi oluştururken dikkat edilmesi gereken şudur: Filim ilgili kişinin ismini taşıyan veya onun ismine benzeyen bir kelime taşımalıdır. Örneğin bir öğrencimizin adı Tuba idi ve ona ilişkin film oluştururken “Tuba ağacını” kullandık.

4.Bu aşama 1 ve 2 veya 1 ve 3 ile aynı zamanda yapılacaktır. Kimlik bilgileriyle ismi birleştirmemiz gerekmektedir. Eğer bu birleştirmeyi sağlıklı yapamazsak o zaman kişiyi çok iyi hatırlayacağız fakat ismi aklımıza gelmeyecek. Veya ismi hatırlayacağız ama bu ismin kime ait olduğunu bilemeyeceğiz. Birleştirme iki bilginin yan yana düşünülmesiyle oluşturulur. Tanıştığınız kişinin adıyla yüz hatları ve hakkındaki diğer bilgileri yan yana getirin. Örneğin “orta boylu, siyah saçlı, siyah, zayıf ve yay kaşlı, siyah gözlü oval başlı, küçük burunlu, orta boylu beyaz tenli sanatçıya benzeyen, mütevazi ve çekingen görünümlü kişiyi” canlandırdığınızda adını düşünün ve adını söylediğinizde zihninizde canlandırdığınız şahsına gidin. Eğer isim gıyabında tanıdığınız kişi ise örneğin TV’de seyretmişseniz veya kitapta resmini görmüşseniz gördüğü resmiyle, radyoda dinlemişseniz duyduğunuz sesiyle, biliyorsanız var olan eserleriyle kişiyi ilişkilendirin. Kişinin faaliyet ve uzmanlık alanını, yaptıklarını düşünürseniz bu ilişkilendirmeniz güçlenmiş olacaktır. Böylece tanışma süreci başarılı bir şekilde sona ermiştir.

b) Hafıza Blokları Sistemi

İnsan beyni kocaman bir kütüphane gibidir. Kütüphaneye rasgele doldurulan binlerce bilgi arasından arama tarama yapmaya kalktığınızda bir bilgiye ulaşmanız günlerce sürebilir. Ama kütüphanenizi odalara, bölümlere, raflara ayırırsanız ve bilgiyi bilinçli olarak sırasına ve konusuna göre yerleştirirseniz ne olur?

Beynimizde bilgileri yerleştirebileceğimiz raflar oluşturabilmek için hafıza bloklarına ihtiyacımız vardır. İlk aşamada sabit hafıza blokları, diğer deyişle bilgi rafları oluşturacağız. Bu blokları iyice yerleştirdikten sonra edindiğimiz bilgileri bu bloklara yerleştireceğiz. Bloklar boyutlardan oluştuğu için beynimizin sağ lobu devreye girecek ve bilgi daha etkin şekilde hafızamıza yerleşecektir. Aşağıda Roman Oda Sistemi anlatılmış, bireysel olarak üretilebilecek benzer özel hafıza bloklarına ilişkin örnekler de sunulmuştur.

1)Roman Oda Sistemi

Özetle anlatacağımız bu sistem dünyaca tanınmış hafıza uzmanları Dominic O’Brain ve Tony Buzan tarafından sistemli olarak sunulmuştur. Bu sistemin temeli, zihinde bilinen mekanları belli bir sırada kaydetmek ve bilgi listelerini bu sisteme yerleştirmekten oluşur. Roman Oda sisteminde odalar size ait olan veya hayalinizde kurguladığınız bir evin bölümlerinden oluşur. Bu sisteme göre önce on ayrı bölüm oluşturmalısınız. Bu odalar öyle bir sırada olmalı ki eve girdiğinizde evde her zaman aynı sırayı izleyerek yürümelisiniz. Aşağıdaki örneğe bakalım:

1.Antre Evinizin kapısını açınca önce ayakkabılarınızı çıkardığınız antreye geçiyorsunuz.
2.Mutfak Antrenizin önünde tek kapı var ve mutfağa açılıyor. Mutfağa giriyorsunuz.
3.Koridor Mutfaktan çıktığınızda tek