*
Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Gönderen Konu: Örnek İnsan Cemal Ateş Engellileri Meslek Sahibi Yapıyor  (Okunma sayısı 1746 defa)

Çevrimdışı melleseferi

  • öMeR
  • Administrator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 18909
  • SiTe YöNeTiCiSi
    • www.kayseriengellilerdernegi.com
Örnek İnsan Cemal Ateş Engellileri Meslek Sahibi Yapıyor



Türkiye’de İstanbul’da, Mecidiyeköy’de oturuyorlardı. Annesi babası Almanya’da misafir işçilik yaptığı için o da küçük yaşta Berlin‘e getirildi. Okul eğitimini Berlin’de tamamladı. Hangi mesleği öğreneceğine Arbeitsamt karar verdi.

“Sen boyacı badanacı ol“ dediler, o da itiraz etmedi. Mesleğini sonradan çok sevdi. 1987 yılında kendi işletmesini kurdu. Takdir toplayan işler yaptı. Şirketini kurduktan dört yıl sonra kapılarını meslek öğrenmek isteyen gençlere açtı.

2003 yılından itibaren de yasal mecburiyeti olmadığı halde engelli gençleri meslek sahibi yapmaya başladı. Onu takdir edenler arasına Berlin Eyalet Hükümeti de katıldı ve Cemal Ateş’i Berlin Eyaleti Uyum Ödülü’ne layık gördü. Uyum Ödülü’ne 65 şirket arasından layık görüldü.

Bu ödülün yanı sıra Berlin’in „En iyi 10 işletmesi“ arasına da giren C. Ateş Boya Badana Firması’nın sahibi Cemal Ateş sektördeki haksız rekabetten şikayetçi.

Niye boyacı badanacı oldunuz?

Aslında ben araba tamircisi olmak istiyordum. Arabalarla uğraşmayı çok seviyordum ama bana Arbeitsamt’ta görevli kişiler “Sen boyacı ol” dediler. Ben de “Tamam” dedim. Meslek okulunda da sizin sorduğunuz gibi “Niye bu mesleği seçtin” dediler. Ben de “Valla, ben bilmiyorum. Aslında ben boyacı olmak istemiyordum ama başladım bitireceğim“ dedim. Ve bitirdim de. Sonradan mesleğimi çok sevdim.

Mesleğinizi sevince başarı da kendiliğinden geldi.

Başarılı olup olmadığım konusunda bir şey diyemem ama şunu söyleyebilirim: Ben işimi yaptım, özenle, titizlikle çalıştım.

Birden fazla ödül kazandınız. Sektörel dergiler de dahil olmak üzere sayısız yayın organında haberleriniz çıktı.

Evet, ödülleri engelli gençlere eğitim imkanı sunduğum için verdiler.

Yasal olarak engelli genç eğitme ve çalıştırma mecburiyeti olan birçok işletme engelli genç çalıştırmak yerine para cezası ödemeyi tercih ederken siz engelli gençlere kucak açtınız. Nasıl başladı bu öykü?

Engelli gençlere hizmet veren bir kuruluşun boya-badana işlerini yapmıştım. Onların verdiği hizmetten etkilendim ve engelli çırak almaya başladım. İlk çıraklar 1990’lı yılların başında gelmeye başladı. Önce hafif engelli gençler geldi sonra ağır engelli gençler gelmeye başladı. Biz engelli gençlerle engelli olmayanlar arasında bir ayrım yapmadık. Engelli olmayanlara nasıl davrandıysak engellilere de öyle davrandık. Her biriyle yakından ilgilendik, hiçbir fark gözetmedik. Bir gün birisi elinde entegrasyon ödülüne katılmam için bir form getirdi. Önce “Gerek yok böyle bir şeye“ dedim ama daha sonra yarışmaya katılma süresinin bitimine bir gün kala başvurumuzu yaptık.

5 ÖDÜL KAZANDI

Ve işletme olarak ilk ödülünüzü kazandınız.

İlk ödülümüzü 2010 yılında „En başarılı göçmen işletme“ olarak aldık. Sonra „başkent ödülü“ geldi. Ardından Berlin Eyaleti’nin Uyum Ödülü’nü verdiler. Daha sonra da ‘Dr. Murjahn Teşvik Ödülü’ne layık görüldük. Bir de Berlin’de hizmet veren “En başarılı 10 boya-badana işletmesi“ arasına girdik.

Sizin için engelli gençlerle çalışmak nasıl bir şey? Az önce röportaja çırağınızdan gelen yazılı bir mesaj sebebiyle ara verdik..

Şu anda eğitim yapan iki engelli genç var. Biri yavaş öğreniyor, konular arasında bağlantı kurmakta zorlanıyor, bazen hiç kuramıyor. Diğeri ise duyma engelli. Çırak duyma engelli olduğu için telefonla konuşamıyoruz, o yüzden yazışıyoruz. Ona bulunduğu yerde, işi nasıl yapması gerektiğini, neye dikkat etmesi gerektiğini yazarak anlatıyorum. Bir biçimde yürüyor. İnsanın istemesi önemli.

GENÇLER DEĞİL BÜROKRASİ YORUYOR

Yorucu olmuyor mu sizin için?

Aslına bakarsanız beni gençlerden çok bürokrasi çok yoruyor, bir de resmi yetkililer tarafından yalnız bırakılmak.

Ne gibi?

Engelli çırağınız varsa, çeşitli resmi dairelerle irtibatta olmanız lazım, bilgi-belge istiyorlar ya da bizim bilgiye, yönlendirilmeye ihtiyacımız oluyor. Mesela, Job Center’den “O belgeyi gönderin, şu belgeyi gönderin“ diye o kadar çok mektup geliyor ki, işletmede bu işleri halleden ayrı birine ihtiyaç var. Çözüm olarak ben diyorum ki, bizim işlerimize bakan bir resmi daire olmalı, mesela “Handwerkberatungsstelle“ olmalı ve mesela ben işletme olarak o daireye gidip “Bir engelli çırak aldım, gerekenleri yapın“ diyebilmeliyim, sonra da işime dönmeliyim ama ben gencin her şeyiyle ilgilenmek zorunda kalıyorum. Bir “Handwerkberatungsstelle“ olursa eminim daha fazla işletme daha fazla engelli öğrenci alıp yetiştirecektir.

Bir örnek verebilir misiniz?

Öğrenme zorluğu olan arkadaşımız girdiği bir sınavı başaramadı. Konuyla ilgili yardım var ama insan o süreçte yardımı nereden, nasıl talep edeceğini bilemiyor. İkinci sınıfta mesela bilgilendik, yardım aldı çırak ama her şeyi önce dilekçe ile başvurup istemek lazım. Rapor yazmak gerekiyor vesaire. Ve bunları hep benim yapmam lazım. Bu da çok zaman gerektiriyor. Bir yandan “Meslek eğitimi verin” diyorlar, imzalıyorsunuz sözleşmeyi, sonra tüm yetkililer ortadan kayboluyor.

YENİDEN DOĞSAM YİNE AYNI MESLEĞİ YAPARDIM

Yeniden doğsanız yeniden boya-badana ustası olmak istermiydiniz?

Evet, kesinlikle. Meslek o kadar cazip ki, o kadar çok öğrenilecek şeyler var ki…

Tek kişi olarak işe atıldınız. İlk işçinizi ne zaman işe aldınız?

1988’in mayıs ayında ilk işçiyi işe aldım. Bir ara 15 işçimiz vardı, bir ara 20, ama artık büyümeyi düşünmüyorum. Şimdi 4 işçimiz var, iki meslek eğitimi öğrencisi, iki de serbest çalışan boyacı arkadaşımız ihtiyaç olduğunda ekibe dahil oluyorlar. Onların da tek kişilik işletmeleri var, bizim gibi küçük işletmelerde işgücüne ihtiyaç olduğunda çalışıyorlar.

Ne zamanda kendinizden emin oldunuz, bu iş tutacak diye?

Aslında bizim işimizde hiçbir zaman emin olamazsınız, çünkü bizim işimiz sürekli değişim içindedir.. Müşteri potansiyeliniz, işçilerinizin kalitesi çok önemlidir. Ama ben çalıştım, çalıştım ve çalıştım… Kulaktan kulağa yayıldı yaptığım işler ve en güzel reklam da aslında bu oldu. İnsan mesleğini sevince, severek çalışıyor ve işini iyi yapıyor, işini iyi yapınca da talep artıyor ve kazanıyorsunuz. Bir de benim bir prensibim vardı. Bir şey müşterinin hoşuna gitmeyince ondan para almıyordum. Ancak memnun olduktan sonra alıyordum. Hala da öyledir. Benim işçilerim de böyle çalışırlar bugün. Bir de hiçbir zaman kendime “Ben artık oldum” demedim. Hep işimi iyi yapmayı ve müşteri memnuniyetini önplanda tuttum. Bunun böyle olması gerektiğini futbol oynadığım zamanlarda öğrendim. Gol atmak, kazanmak ve başarı duygusunu yaşamak. Özel hayatımda öğrendiğim bir deneyimi iş hayatıma taşıdım. Futbol bana başarı duygusunu kazandırdı.

MÜŞTERİLERE RENK SEÇİMİNDE YARDIMCI OLUYORUZ

Müşterilerinize renk ve desen seçiminde yardımcı oluyor musunuz?

Evet, müşteriler danışmanlık istiyorlar. Bazıları biliyor ne istediğini, bazıları ise bilmiyor. Bazen çok cırtlak renkler seçebiliyorlar, o zaman ben müdahale ediyorum doğrusu. Bir keresinde müşteri illaki seçtiği cırtlak pembeyi boyamamızı istedi. Bir türlü ikna edemedim kendisini ve boyadık ama sonra kendisi de beğenmedi boyayı ve değiştirmek zorunda kaldık. Renkler seçilirken dikkat edilmeli, çünkü renklerin psikoloji üzerinde etkisi var. Mesela, mavi renkli bir duvar karşısında otururken üşüyebilirsiniz…

O zaman şu soruyu sorma vakti geldi: Hangi oda hangi renklere boyanmalı?

Yatak odasında sakin renkleri kullanmak lazım, toprak rengi ve tonları yatak odasına çok iyi gider. Yeşil de olabilir ama cırtlak yeşil olmamalı. Oturma odasında duvarlar renkli yapılabilir. Bir rengin değişik tonları kullanılabilir. Çocuk odasında da kahverenginin tonları kullanabilir. Mutfakta her rengi kullanabilirsiniz. Koridor aydınlık olmalı. Koridoru beyaz bırakmak iyi bir tercih olur. Hangi odanın hangi renge boyanacağı tabii ki çok kişisel bir mesele. Rengin uygunluğunun yanı sıra kişinin zevki çok önemli.

Herhangi bir mesleki hayaliniz var mı?

Yok! Öyle büyük mesleki bir hayalim yok! Benim için önemli olan her şeyin böyle, şu anda olduğu gibi yürümesi yeterli, zira bizim sektörde artık rekabet çok fazla. Ekmek aslanın ağzında değil midesinde. Avrupa’nın diğer ülkelerinden gelenler kapıyor işi. Niye, ucuz diye! Bu böyle ama kimse yüksek sesle söylemeye cesaret edemiyor. Kalifiye işçi yetiştirelim deniyor ama kalifiye işçi işe alınmıyor. Avrupa’nın diğer ülkelerinden buraya gelenler kalifiye işçi değil. Eğitimleri Alman eğitimiyle kıyaslanamaz. Bu globalleşmenin getirdiği bir sonuç. Meslek eğitimi veren bir işletme olarak onlarla eşit koşullarda rekabet edemiyoruz. Bu yüzden de meslek eğitimi veren işletmelerin sayısı genelde azalıyor.

TÜRKİYE BİZİM BİR PARÇAMIZ AMA YİNE DE ARTIK BİR TATİL ÜLKESİ

 “Türkiye ile aranız nasıl?“ sorusuna, “Türkiye tabii ki bizim bir parçamız ama yine de tatil ülkesi bizim için” diyerek cevap veren  Cemal Ateş, bir yandan da Türkiye’de olan bitenin kendisini yakından ilgilendirdiğini anlatıyor. Türkiye adına üzüldüğü şeyler arasında gençler için yeterli futbol sahasının olmaması geliyor. Koyu bir futbolsever olarak “Zengin çocukları futbol kulüplerine gidebiliyorlar ama fakir çocuklar için bu söz konusu değil“ diyerek birçok yeteneğin sokak aralarında kaybolmasından yakınıyor ve Almanya’da her köşede bir futbol sahası olduğunu hatırlatıyor.

TÜRK OLARAK KENDİMİ ANLATMAKTAN YORULDUM

Almanya’ya çocuk yaşta gelen Ateş biri kız, ikisi erkek üç çocuk sahibi. 42 yıldır Almanya’da yaşamasına, bir Alman kadın ile hayatını birleştirip bir yuva kurmasına rağmen bir Türk olarak hala kendisini anlatmak zorunda kalmasına çok içerliyor. “Gerçi gayet nezaketli bir biçimde yine kendimizi anlatıyorum ama 42 yıl sonra bunu yapmak gerçekten zor geliyor. Almanya’da yabancı kavramı daha çok Türkler için geçerli. Romanyalılar, Bulgarlar Avrupalı olarak düşünülüyor“ diyen Ateş, meslektaşlarını överek şunları anlatıyor: “Meslektaşlarım bana bir gün olsun yabancı olduğum duygusunu vermediler. Arkadaşlarım da aynı şekilde bana hiç o duyguyu yaşatmadılar. Tanıdıklar, arkadaşlar arasında tamam ama tanımayanlar ismimi görünce hemen notu veriyorlar, hemen yabancılık devreye giriyor, halbuki benim ismim farklı sadece, ben de bu ülkede yaşayan onlardan biriyim.

26.01.2015 - Zaman