*
Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Gönderen Konu: Dünyayı Geziyorum Gözlerim Kapalı!  (Okunma sayısı 2149 defa)

Çevrimdışı melleseferi

  • öMeR
  • Administrator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 18908
  • SiTe YöNeTiCiSi
    • www.kayseriengellilerdernegi.com
Dünyayı Geziyorum Gözlerim Kapalı!
« : Eylül 05, 2014, 06:26:30 ÖÖ »
Dünyayı Geziyorum Gözlerim Kapalı!



Hislerle Yolculuk, sırrı isminde gizli, müstesna bir proje. ‘Görme engelli turist’ kavramını yaygınlaştırmak gibi kıymetli bir amacı var. Başındaki isim yılın büyük kısmını Kapadokya’da geçiren İtalyan turizmci Enrico Radrizzani. Kapadokya’da gerçekleştirdikleri turlardan birine katıldık ve anladık ki, görmek her şey değilmiş.

“Dokunmak bizler için her şey. Sonra duymak. Duymak da tek başına yeterli değil. Dinlemek lazım. İnsanları, müziği, sokakları, gürültüyü hatta sessizliği bile. Çünkü sessizlik bile size bir şeyler söyler aslında.”

Her şehre münhasır bir ses varsa şayet, Elena Bussino’nun Kapadokya’ya biçtiği pay sükunet. İtalya’dan kendisi gibi yedi görme engelli turistle birlikte Kapadokya’ya gelen Bussino, diyor ki: “Hissediyorum, burası doğallıktan çok uzaklaşmamış bir yer. Kapadokya’nın sesi sessizlik.”

Bussino’nun görme engeline rağmen seyahat ediyor oluşu; bırakın dokunmayı duymak, dinlemek gibi en temel duyuların bile hakkını veremeyen bizleri, şaşırtıyor sadece. Onlar için her şey gayet normal. Dokunuyorlar, dinliyorlar, kokluyorlar hatta en ‘selfie’sinden fotoğraf bile çektiriyorlar. Çoğu da ‘bu kaçıncı seyahati’ hatırlamıyor bile. Bussino sonunu getiremese de saymaya başlıyor: “İngiltere, İspanya, Fransa, Prag, Budapeşte, İzlanda...” Bir de her sene mutlaka gitmeye gayret ettiği İngilizce konuşulan ülkeler var. Çünkü Bussino İngilizce öğretmeni ve bu şekilde bilgisini canlı tutmaya çalışıyor.

Bussino ve arkadaşlarının alışık olduğu şey, kendilerine yakınlarının eşlik ettiği türde seyahatler. Sadece görme engellilere yönelik düzenlenen turlar onlar için de yeni bir şey. Çünkü bu tür seyahatler düzenleyen turların sayısı epeyce kısıtlı. Bütün dünyada sivil toplum kuruluşlarının ve derneklerin etkinlik olarak düzenlediği turların acenteler tarafından gerçekleştirilmesi yaygın bir şey değil. Turizmci Enrico Radrizzani’nin ‘Hislerle Yolculuk’ adını taşıyan projesi ise istisna. Hatta ona göre dernekler dışında bu işi yapan tek şirket onlarınki.Radrizzani, ‘bavulum neredeyse, orada yaşıyorum’ diyen biri. Bavulunun en uzun süre kaldığı yer Kapadokya olmuş, o ayrı. İlk olarak 24 yıl önce Türkiye’ye gezmeye gelen Radrizzani’nin o günden sonra sık sık Türkiye’ye yolu düşmüş. Ya da o düşürmüş. Turist götürdüğü onlarca ülkede de kısa süreli yaşamış. Şu sıralar İtalya ve Türkiye arasında mekik dokuyor.

Bu, Radrizzani’nin görme engellilere yönelik Kapadokya’da düzenlediği ikinci tur. İlki bu kadar kapsamlı değilmiş. Dört kişilik grubun ikisi tamamen görmezken, ikisi çok az da olsa görüyormuş. Şu anki tur ise çok farklı. İşi hem zor hem kolay. “Çevrelerinde ne olup bittiğini anlamalarını sağlamak için bütün diğer duyuları bir yana bırakarak, gözün görmediğini tarif etmeye çalışıyoruz. Bu çok zaman alıyor.” diyerek anlattığı kısım elbette ki işin zor kısmı. Kolay tarafına gelince, çok kaprissizler, çok bağımsızlar. Bir de çok cesurlar. Bu zamana kadar sayısız tur düzenleyen Radrizzani, herhangi bir engeli olmayan turistlerin bazen çocuksu davranabilirken, görme engellilerin çok daha rahat olduğundan bahsediyor: “Şehirlerin görme yetisi olmayan insanlar düşünülerek inşa edilmediği fikrine çok alışıklar. Ve görme dışındaki bütün duyularının hakkını veriyorlar. O yüzden belki de daha güçlüler.” Bir de misal veriyor: “Geçen hafta görme engelli olmayan bir başka grupla ‘dolunayda yürüyüş’ programı düzenledik. Çoğu karanlıkta yürüyor olmaktan çok korktu. Halbuki bu insanlar gece gündüz karanlıkta yürüyor. Kimse hiçbir şeyden korkmuyor.”

Göreme’deki Meskendir Vadisi’nde ve Mustafa Paşa’da yapılan doğa yürüyüşleri sırasında Radrizzani’nin ne demek istediğini çok iyi anlıyoruz. Zorlu parkurlardan geçerken bir an olsun şikâyet etmiyorlar. ‘Yorulduk’ lafı ağızlarından çıkmıyor. Dilden dile dolaşan ‘var ya onların hisleri çok kuvvetliymiş’ sözünün klişe olmadığını idrak ediyoruz. Onları, üstelik de gezerken bulmuşken soralım diyoruz. Ester Tornavacca anlatıyor: “Dokunma duyumuzu kullanmayı hepimiz çok küçük yaşlardan itibaren öğreniyoruz. Bu, hayatınızın tüm alanlarına yayılıyor bir süre sonra. Annem bana çocukluktan itibaren her şeye dokunmayı öğretti. Seyahat etmeye de annemle beraber başladım zaten. Bana bu yolculuklar sırasında her şeye dokunmamı söylüyordu. Dokunmak bizim için görmek gibi. Bence kadınlarda bu duyu daha da güçlü. Biraz cesaret gerekiyor o kadar. Evet zor ama kesinlikle imkansız değil.”

İhtiyacımız olan tek şey birlikte yürüyebileceğimiz birileri                                     

Tornavacca da diğerleri gibi Torino’dan gelmiş. İtalya’da bir şirkette analist olarak çalışıyor, aynı zamanda çocuklara tiyatro dersleri veriyor. Grupta kısmen gören iki kişiden biri. Kısmen görmesine gelince şöyle açıklıyor: “Bir gözüm hiç görmüyor. Diğeri de çok az. Sadece renkler ve bazen gölgeler. Ayrıntıları hiç göremiyorum. Şu anda karşımda olduğunu biliyorum ama ne kadar yakında olduğunu kestiremiyorum. Onu anlamak için dokunmam lazım.” diyor ve onu Kapadokya’ya getiren süreci anlatıyor: “Daha önce de defalarca seyahat ettim ancak görme engelliler düşünülmeden yapılan standart turlardı. İlk defa geçen sene Enrico’nun şirketinden haberim oldu. Türkiye’ye bir tur düzenleneceğini duyunca hemen katılmak istedim. Çünkü Türkiye, en çok gitmek istediğim ülkelerden biriydi.” Elena gibi o da bir sonraki durağının İstanbul olmasını hayal ediyor.

Görme engelli turistler diğer turistlerden farklı olarak yerel halkla daha fazla iletişime geçiyor, konuşmaya kesinlikle daha fazla açıklar. Bussino bu durumu şuna bağlıyor: “Görme engelli olunca çevrenizdeki insanlar size karşı daha meraklı olabiliyor. Bunu avantaja çevirip insanlarla daha kolay muhabbet edebilir, böylece oranın kültürü ve insanları hakkında daha fazla bilgi sahibi olabilirsiniz.” Gören insanların diğer duyularını fazla kullanmasının sebebini de bir başka görme engelli turist olan Paolo Rivalta anlatsın: “Göremediğim için diğer duyularıma ağırlık veriyorum. Sizler de muhtemelen gördüğünüz için gözlerinize ağırlık veriyor, diğerlerini ihmal ediyorsunuz. Çünkü gözler en baskın duyu organı. Diğerlerine gerek kalmadığını düşünüyorsunuz belki.”

Hislerle Yolculuk ekibinin dördüncü elemanı ise Diego Monfredini. Kendisi profesyonel fotoğrafçı ve aynı zamanda geçen yıl İtalya’da ödül alan ve ‘Hislerle Yolculuk’u konu alan kısa filmin de yapımcısı. Sadece fotoğraf çekmiyor, yeri gelince makinesini omuzuna asıp turistlerden birinin koluna giriveriyor.

Sağ tarafta gördüğünüz…

Turistlere Kapadokya’da rehberlik yapan kişi ise Cafer Gezer. Radrizzani’nin sahibi olduğu La Compagnia del Relax şirketi, bulunduğu yerlerde yerel acentelerle işbirliği yapıyor. Gezer’in eşine ait Peristrema Tur da Radrizzani’nin İtalya’da tanıtımını yaptığı şirketlerden biri. Zaten Radrizzani’nin ‘Hislerle Yolculuk’ projesini hayata geçirmeye teşvik eden şey de bu turizm mantığı olmuş. İtalyan turizmci düzenlediği gezilerde mümkün olduğunca klasik tur mantığından uzak duruyor. Yerel acentelerle işbirliği yaparak ‘slow tour’ (yavaş tur) adını verdiği daha küçük gruplarla, bölgenin insanını ve kültürünü daha fazla tanımaya yönelik geziler onunki. Yani otobüslerle topluca gidilip peribacalarının fotoğrafını çekilip dönüldüğü standart turlardan değil. İlk kez altı yıl önce İtalya’da Ancona Müzesi’nde görme engelli turistlerle deneyimi olmuş. Ondan sonra kendisine bu konuda talep gelmiş. Son üç yıldır Kapadokya ve İtalya’da görme engelli turist gezdirmiş ancak en kalabalığı bu olmuş sanırız. Radrizzani bu projeyi geliştirmeyi çok istiyor ve her türlü öneri ve işbirliğine açık. Önümüzdeki ay Fas ve Tunus’ta benzer bir tur düzenleyecek olan turizmcinin kafasında bir de Güneydoğu Anadolu ve İstanbul gezileri var. Ve tabii ki bu geziler sadece İtalyanlara yönelik olmayacak.

Cafer Gezer’e gelince onun görme engelli turistlerle ikinci deneyimi bu. “Bizim için de çok yeni. Biz de onlarla beraber öğreniyoruz.” diyerek anlatıyor deneyimlerini. Aslında normal turlarda yaptıkları her şeyi yapıyorlarmış. Tek farkı çok daha fazla ayrıntı vermeleri. Bazen dalıp ‘Şu sağda gördüğünüz’ diye başlayan cümleler kurduğu oluyormuş mesela. Sonra içlerinden biri espriyle araya girip ‘yani sizin gördüğünüz’ diye düzeltiyormuş kendisini.

 ‘Hislerle Yolculuk’ta diğer turlarda yapılan her şeyin yapıldığını söylediler zaten. Diğer turlarda olmayıp da buraya özgü şeylere gelince, Radrizzani bahsetsin: “Kilim atölyelerinde tezgâhların başına oturup iplere, desenlere dokunuyorlar. Hatta ebru atölyelerinde ortaya çıkan esere dokunduruyoruz. Çat kapı düğüne gittik. Dans ettiler, insanlarla konuştular. En özeli de sema gösterisi sırasında semazenlere dokunmalarını sağladık.” Tabii bunda Radrizzani’nin 24 yıldır Kapadokya ile bağını hiç koparmamış olmasının etkisi büyük. İtalyan turizmciyi özellikle Uçhisar’da herkes tanıyor. Kurduğu dostluklar görme engelli konuklarına özel etkinlikler sağlanmasını kolaylaştırıyormuş. Radrizzani tam da bu noktada ‘Hislerle Yolculuk’un diğer turlardan daha pahalı olmadığını anlatıyor. “Bölgedeki insanlar duyarlı. Bu turun sosyal sorumluluk kısmı olduğundan oteller en makul fiyatları sunuyor. Ekibimdekiler neredeyse gönüllü çalışıyor.” diyor.

Uçarken de dokunuyorlar

Tornavacca’nın iki sözünden biri gezme konusunda kendisine cesaret aşılayan annesi oluyor. “Annem etrafa benim için de bakıyordu, dolayısıyla ben de görebiliyordum.”

Elena Bussino da yanında ona eşlik edebilecek herhangi biri varsa görme engelliler için seyahatin hiç problem olmadığını düşünüyor. Ona göre sorun şu; yakınlarınızla, arkadaşlarınızla tatili aynı zamana denk getirmek zor. İzin zamanları farklı, kimisinin çocuğu var. Normal tur şirketleri yanınızda size eşlik edecek biri yoksa tura katılmanıza izin vermiyor. Aslında ihtiyacımız olan tek şey birlikte yürüyebileceğimiz birileri.”

Kapadokya’nın bu özel misafirlerinin neredeyse tamamı doğduktan bir süre sonra görme yetisini kaybetmiş. Üç yaş gibi çok erken bir vakitte gözlerini kaybeden Elena’nın yanı sıra 18’inde sürekli bir karanlıkla karşılaşan Consuello Battistelli de var. Ona göre bu durumun zorlukları da kolaylıkları da var. Dediğine bakılırsa müşkül tarafı daha fazla: “Alıştığın bildiğin bir dünyayı kaybetmiş oluyorsun ve neyi kaybettiğini biliyorsun. Tabii renkleri ve nesneleri hatırlamak insanlarla iletişim kurmanı kolaylaştırıyor. Birileri ‘kırmızı şal’ deyince neden bahsettiklerine dair bir fikrin oluyor.”

Battistelli, İtalya’da IBM şirketinde insan kaynakları bölümünde çalışıyor. O da diğerleri gibi çok geziyor. Gittiği her yerden aklında kalan bir şeyler var ve ona göre kesinlikle her şehrin kendine has bir sesi, kokusu ve atmosferi oluyor. “Tam olarak dile getiremesem de var. Aksi halde dünyanın her yeri birbirinin aynı olurdu.” diyor.

Diğer duyularımızı kullanmadığımızı fark ettik

Radrizzani’nin görme engelli turistler için düzenlediği turların kendisi de dahil altı kişilik bir ekibi var. O ve Türk rehber dışında dört tane de İtalyan genç katkıda bulunuyor tura. Bunlardan üçü, Elena’nın ‘ihtiyacımız olan tek şey’ diyerek tanımladığı ‘onlara yürürken eşlik eden kişiler’. Üstüne basa basa “Aslında bizim yaptığımız bir şey yok. Her şeyi kendileri hallediyor. Biz sadece kollarına girip yürüyoruz.” diyorlar. Valentina Coviello, “Onlardan çok şey öğrendik.” diyerek özetliyor deneyimlerini. Sadece kendileri öğrenmemiş. Coviello anlatsın: “Vadi yürüyüşü sırasında iki grup birlikte gezdik. Bir süre sonra baktık ki diğer gruptaki insanlar da onlardan görüp çiçekleri koklamaya, taşlara, ağaçlara dokunmaya başladı. Biz de onlarla gezdikten sonra diğer duyularımızı ne kadar az kullandığımızı fark ettik. Şimdi ben de dokunuyor, kokluyor ve dinliyorum. Hatta bazen gözlerimi kapatıyorum.”

Görme engelli turistler Kapadokya gezilerinin kalbi konumundaki balon turundan da münezzeh değiller. Hatta eksiği yok, fazlası var. Balon gezisinden bir gün önce kendilerini uçuracak pilotun evine yapılan ziyaret, programın bir parçası. İsmail Keremoğlu, konuklarını kapıda karşılıyor ve balonun icadından başlıyor anlatmaya. Teknik dahil birçok bilgi veriyor. Sırada binecekleri balona tepeden tırnağa dokunmak var. Ertesi gün güneş doğmadan kalkış yapacağımız noktaya doğru yola çıkıyoruz. Bir posta daha dokunma seansı var. Ardından, yerden 300 metreye kadar yükselecek olan balona biniyoruz. Tam ortada duran pilotun bir tarafında Bussino ve arkadaşları Kapadokya’yı dinliyor. Diğer tarafta içlerinde benim de olduğum başka bir İtalyan turist grubu, bir saate yakın süren balon yolculuğunun her anını fotoğraflama telaşında. Alışkanlıktan olsa gerek, eşsiz manzaraya fotoğraf makinemiz ya da cep telefonlarımızın ekranından bakıyoruz. Baktığımız kesin de görebiliyor muyuz ondan emin değilim. Galiba çok da farkımız yok. Facebook’ta paylaşılacak fotoğraflar çekme telaşı sarmışken bizi, onlar sessizliğin ve yükselme hissinin tadını çıkarıyor. Sükunet arada grubun en neşeli elemanlarından birinin ‘la chante mi cantare’ diye başladığı şarkıyla kesiliyor. Kahkahalar yükseliyor sonra. Pilotumuz İsmail Bey de yeni konuklarından çok memnun. Bir de sürprizi var kendilerine. Diğer turlarda yapmadığı bir şeyi yaparak, arada sırada alçalıp ağaçların arasından geçiyor. Geçiyor ki ‘görme engellilerin görme eylemi’ gerçekleşsin. Elleri yapraklara değen konuklar, yüzlerindeki gülümsemeye engel olamıyor. Pilotumuzun bizim tarafa yönelip söylediği ‘birazdan gün doğumunu göreceksiniz’ sözü diğer tarafa yönelince ‘Birazdan güneşi teninizde hissedeceksiniz’e dönüşüyor. Sonra bir ufak sürpriz daha. Balonun sepeti hafiften kayalıklara değince gruptan neşe çığlıkları yükseliyor, sonra yine sessizlik. Benimse aklıma handiyse kullanmayı unuttuğumu fark ettiğim duyularım geliyor. En başta da gözlerim. Önce fotoğraf makinemi çantama koyuyorum. Sonra etrafa bakmaya ama gerçekten bakmaya başlıyorum. Sonra gözlerimi de kapatıyor ve sessizliğe kulak kabartıyorum. Çünkü onlardan öğrendik; sessizliğin bize söyleyecekleri var.

23.08.2014 - Zaman